Ceylan KÖSEOĞLU
Üretimin beşiğine doğan ve orada harmanlaşan sanayiciler, disiplin ve ilham ile bütünleşen atölyelerinde üretim tutkusunun peşinden giderler. Nasırlaşmış ellerle hayallerin somut bir objeye dönüşmesine aracılık eden üretim serüveni, memleketin geleceğini aydınlatmada yol gösteren Kuzey Yıldızı gibidir. Türkiye’nin üreten gücüne güç katan sanayicilerine vizörden baktığımız Sanayi Gazetesi ekibi bu hafta Hastek Plastik Sistemleri’nin kurucusu Muharrem Manav’ı konuk etti. 60 yıldır Türkiye’nin en köklü sanayi kuruluşlarından biri olan Hastek, plastik sektörüne yönelik yenilikçi çözümler sunmaya devam ediyor. 60 yıllık birikime sahip olan Hastek firmasının kurucu ortaklarından Muharrem Manav, bu uzun yolculukta yaşadığı zorlukları ve nasıl üstesinden geldiğinin hikayesini Sanayi Gazetesi’ne anlattı.

MEZAR ÇUKURUNDA YATTI
Selanik göçmeni Keşanlı baba ve Arnavut göçmeni aileye sahip olan Hastek Plastik firmasının kurucusu olan Muharrem Manav, 1969 yılında muharrem ayında İstanbul’da dünyaya geldi. Aslında annesi adını Mehmet koymuştu ama doğduğu aydan dolayı isminin başına Muharrem’i de eklediler. Muharrem Bey’in sadece ismi değil soy isminin de bir hikayesi var. Bundan çok uzun yıllar önce dedesinin meyve tarlaları olduğu için ve o dönem soyadı kanunu yeni çıktığından ailesi “Manav” soy ismini tercih etmiş. Aslında büyükbabasının uğraştığı bir diğer büyük işlerden biri de kabzımallıkmış. Yani manav yerine kabzımal da tercih edilebilirmiş. Çok varlıklı bir aileye sahipken bir anda ekonomik olarak düşüş yaşadıklarını ifade eden Manav, “Büyükbabam zamanında hem kabzımallık hem manavlık hem de deri işleriyle uğraşmış. Yeri gelmiş genç yaşlarında simit satmış, yeri gelmiş soğuktan korunmak için mezar çukurunda bile yatmış. Durumları çok iyiymiş ama hayat işte bir anda her şey değişebiliyor” şeklinde konuştu.

ZENGİN ÇOCUĞU GİBİ YAŞAMADIM
Çok disiplinli bir ailede zor bir babayla büyüyen Muharrem Bey, çalışma hayatına dokuz yaşında başladı. Arkadaşları yaz tatilinde mahalle aralarında ip atlayıp top peşinde koşarken o çalışmak zorunda kaldı. Çalışırken derslerini asla ihmal etmeyen Manav’ın tek bir kusuru vardı o da trigonometriydi. Ne kadar çalışsa da bir türlü bu dersi veremiyordu. İlkokul mezunu olmasına rağmen trigonometriyi babasından öğrendiğini aktaran Manav, “Babam ilkokul mezunu ama çok zeki ve yetenekli bir adam. Hatta zamanında İstanbul Belediyesi tarafından çalışmalarıyla ödül almış biri. Uzun yıllardır yaptığı frezecilikten dolayı babamın trigonometrisi çok iyiydi. Ben sürekli lisede bu dersten kalırdım anlamazdım. Bir gün gittim babama benim kafam basmıyor çok kötü sürekli düşük not alıyorum dedim. Bana bu dersi ilkokul mezunu babam öğretti” dedi. Her ne kadar babasının yanında çalışıyor olsa da diğer çalışanlardan üstün tutulmadığını, “Ben evden işe otobüsle gider gelirdim. Babam beni kesinlikle kendi arabasına almazdı. Çocuk aklıyla çok kızardım neden beni otobüsle gönderiyorsun da sen arabayla gidip geliyorsun diye. Babam geldi bana dedi ki, otobüsle gidip gelmeyi bileceksin ki bu hayatın tadını tadacaksın. Öyle zengin oğlu olarak çalışmayacaksın” sözleriyle ifade etti.

RİSK ALMAKTAN KORKMADIM
İlgi alanlarından bir tanesinin kimya olduğunu söyleyen Hasan Bey’in en büyük şansı aslında içine doğmuş olduğu dünyaydı. Bunu daha ileriki yaşlarda anlamış olsa da babasının mesleği çocuk yaşta Hasan Bey’i de o büyülü dünyaya çekmişti. Kimyaya olan ilgisi İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Jeofizik Mühendisliği okumaya yönlendirdi. Tabii buradaki eğitimle de yetinmeyen Manav, yurtdışına giderek kimya sevdasını hem geliştirdi hem de eğitti. Türkiye ve yurtdışı eğitimlerle kendini geliştirdikten sonra baba ocağına geri dönen Manav babasının işlerini devralarak, “Okul hayatım ve askerliğimi tamamladıktan sonra ülkeme geri dönüp babamın işlerinin başına geçmek durumunda kaldım. Babam emekliye ayrılınca şu anda da hem ortağım hem de ruh ikizim diyebileceğim arkadaşımla babamın işini biz yönetmeye başladık. 1996 yılında işi devraldıktan sonra Türkiye’nin yan sanayii o dönemlerde çok iyi değildi devlet teşvikleri de yoktu. Maliyet konusu bizi biraz zorlayınca çözüm aramak için Çin’deki fuarlara gittim, orada büyük bir firmayla anlaştım ve Türkiye’ye getirmeye karar verdim. Aslında Hastek’de bir bakıma bu şekilde kuruldu” dedi.

“EN BÜYÜK DESTEKÇİM VE ELİMDEN TUTAN BABAM OLMUŞTUR”
Muharrem Manav, henüz genç yaşına rağmen büyük bir risk alarak o dönem için Türkiye’de yapılmayanı yapmaya başladı. Babası ilk süreçte bu ilerleyiş için çok sıcak bakmasa da Muharrem Bey inandığı ve güvendiği yoldan geri dönmedi. Dünyanın en büyük firmasını Türkiye’ye getireceğini babasına söyleyince aldığı tepkiyi şöyle anlatan Manav, “Ben çocukluğumdan beri fuarlara gitmeyi çok seviyorum. Çin’de de dünyanın en büyük firmasını buldum, o firmadan ülkeye makineler getirmeye başladım. Hatta babam benimle dalga geçti inanamadı böyle bir şeyin mümkün olabileceğine. Bu kadar ucuza makine almak mümkün değil alamazsınız, konteyneri açtığında içerisinden saman çıkacak o zaman hayatının ilk kazığını yemiş olacaksın, derdi. Ama sonra o da gördü ki gelen makineler şahaneydi. Hatta en büyük destekçim ve elimden tutanım da babam olmuştur ne kadar başlangıçta sıcak bakmasa da. Yani demem o ki iş yapmak için risk almaktan korkmayacaksın”

BAŞARININ SIRRI “SEVMEK”
İşini ve mesleğini ve ülkesine bir şeyler kazandırmayı çok sevdiğini aktaran Manav, “Mesleğimi yani plastiği ve plastik teknolojisini çok seviyorum. Şu anda dünyada kullandığımız her şey neredeyse yüzde 90 plastik. İyi ki bu alanda ilerlemeyi seçmişim. Çünkü insan sevmediği işi yapamaz, yapmamalı da zaten. Hayat mottom da bilgiyi sevmek, bilgiyi paylaşmak. Başarının sırrı da sevmek bana göre. Ülkemize faydalı bir birey olmak istiyorsak önce seveceğiz, dinleyeceğiz, okuyacağız. Sadece seyretmekle bu gemi ilerlemez” cümlelerine yer verdi.
Kaynak: Sanayi Gazetesi