2024 yılının OVP’sine baktığımız zaman, OVP’nin yeni hükümet kurulduktan iki ay sonra, ağustos – eylül gibi şekillendiğini ve hazırlandığını hatırlıyoruz. Bizler de katılımcı olarak OVP çalışmalarında üretim kesimi adına rol aldık. Şu anda baktığımızda hedeflerin içerisinde beklenenden daha olumlu, başarılmış olanlar var. Fakat enflasyon gibi maalesef daha katı olup direnen bir konumuz da bulunuyor. Bu çerçevede 2024’ün OVP açısından değerlendirdiğimiz zaman en olumsuz tarafı enflasyon. Enflasyon hâlâ daha katı bir direnç göstermeye devam ediyor.
Ama cari açık tarafında beklenenden çok daha iyi bir durum var. İşsizlik tarafı çok dengeli ve stabil gitti. Bütçe açığı deprem senesi olmasından, deprem harcamaları meselesinden dolayı hemen hemen hedefe uygun şekilde yer alıyor. Büyüme biraz hedeflerin altında kalacak, gibi görünmüyor… Enflasyon mücadelesinin olduğu bir süreçte büyümeye de çok fazla odaklanmamak lazım. Özellikle de böylesine güçlü bir dezenflasyon mücadelesinin olduğu süreçte. … Bütçe açığı depremden dolayı hemen hemen hedeflenen noktasında kaldı. Burada 2024’te istenen düzeyde henüz daha düşmemiş bir enflasyonla kapattığımız gerçeği ne yazık ki karşımızda duruyor.
2025 BEKLENTİLERİ: ENFLASYONLA MÜCADELE
Ve bizim de hükümetin de mutabakatta olduğu bir tek şey var, bir tek şey derken temel konu; enflasyonun şu anda ekonominin en önemli mücadele edilmesi gereken ve hayatımızdan bu oranlardan daha aşağı doğru çıkartılması şart olan konusu. Onun için belli bir aşamasını başardığımız ama daha gitmemiz gereken çok daha uzun bir yol olan bir enflasyonla mücadele gerçeği var. O nedenle 2025’in de en önemli gündemi, en önemli çözüm bulmamız gereken konu; enflasyonu hayatımızdan çıkarmak.
2025 yılı ekonomide 2024 yılından daha zor geçecek diyemem ama çok daha kolay geçmez. Enflasyonla mücadele daha devam edecek. Çünkü öyle yüksek bir tahribat var ki yani onun yararlarının sarılması daha biraz zaman alacak. Biraz daha zaman ihtiyacımız var.
Tabii enflasyonla mücadele edilirken ciddi fedakârlarılar olması gerekiyor. Kabul edelim ki güle oynaya enflasyonla mücadele programı mümkün değil. Ve bu programın hedefine ulaşmasına dönük çabada da en büyük gayreti gösteren veya bu konuda üzerine en büyük fedakârlık düşen kesim; sanayi kesimi, üretim kesimi.
Biz sanayiciler olarak finansal istikrarın ve bize çok büyük bedeller ödeten enflasyonun ortadan kalkması için bir fedakârlık gerekiyorsa, eğer bu sabır süreci başarılı olacaksa, başarıya ulaşacaksa bu sabrı gösterme noktasında kararlıyız.
Tabii sektörlerimiz arasında hakikaten bu konuda giderek zorlanan, adeta sabır taşı kırılan ama ona rağmen mücadele gücünden vazgeçmeyen sektörlerimiz, firmalarımız var, sanayicilerimiz var. Ve bu mücadele, enflasyon mücadelesi devam ederken, bu denli fedakârlık gösteren ve rekabet gücü noktasında zorlukları giderek artan bazı sektörlere dönük bir iyileştirici bir bakış açısının geliştirilmesini konuşuyoruz. Bu konu da en azından yetkililer, hükümet yetkilileri tarafından ciddiye alınıyor.
2025’in tahmin ediyorum ki en zorlu virajı bu olacak. Yani bir taraftan para politikaları noktasında kararlı bir enflasyon mücadelesi, ama o mücadeleyi verirken de artık dayanma ve takat gücünü kaybetmeye doğru giden belli sektörlere ne tür anlayışlı yaklaşımlarla bu yolun, bu yolculuğun sürdürüleceği…
En azından bu fedakârlığı çeken ve bu fedakârlıkla enflasyon mücadelesine katkı da sunan belli kesimlerin haklı gerçeklerini ve haklı serzenişlerini bir şekilde empatiyle yaklaşmak gerekiyor. Bu sektörlerin sıkıntılarına çözüm noktasında birtakım uygulamaların gelmesi gerekiyor. Konuyu yakın zamanda bir araya geldiğimiz hem Merkez Bankası Başkanımızla hem Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımızla hem Sayın Bakanımız Mehmet Şimşek’le yapmış olduğumuz görüşmelerde dile getirdik. Bu konu görüşmelerimizde özellikle altını çizdiğimiz nokta oluyor. Ekonomi yönetimimizin de konulara samimiyetle yaklaşımlarını ben çok olumlu buluyorum. Onlar da bu gerçeğin farkında. Önümüzdeki aylarda, haftalarda tahmin ediyorum bu konuda bir miktar daha bu sektörlerimizi rahatlatacak birtakım olumlu tedbirlerle karşı karşıya kalacağız.
Özellikle finansmana erişim noktasında bir yumuşama olacağını bekliyoruz. Bir kere Eximbank kredilerinde hem TL reeskont kredilerinin ucuzlaması hem de döviz reeskont kredilerinde bir açılma olmasını bekliyoruz. KOBİ’lerimizin üst sınırlarında bir yumuşama, istihdam odaklı, istihdam ağırlıklı belli sektörlerdeki maliyetin bir nebze daha düşürülmesi gibi bazı konuların ben gündeme alınacağını tahmin ediyorum. Bunlar ne kadar yeterli olur ya da olmaz, o ayrı bir konu. Ama bunların her biri şu anda bir müzakere şeklinde görüşülüyor hükümetle.
MERKEZ BANKASI VE FAİZ İNDİRİMİ
Yıllardan beri Merkez Bankası’nın faiz kararı ile ilgili konuşmamayı prensip edinen, tercih eden bir anlayıştayız. Çünkü Merkez Bankası’nın bazı kararlar alırken kendine ait olan ve iyi de değerlendirdiğini düşündüğümüz verileri var. Geleceğe dönük bakış açısı, geleceğe dönük tehditler, geleceğe dönük dünya gelişimleri… O kadar çok ve farklı parametreden bakan bir Merkez Bankamız var ki yani onların yaptığı en temel iş buysa eğer, bizim kalkıp da kendimize ait bilgilerle, kendimize ait verilerle bu konuya müdahil olmamız ve yorum yapmamızı ben şahsen çok doğru bulmuyorum.
Doğrusu Merkez Bankamızın bu işleri yanlış yaptığı zaman eleştirdiğimiz de olmuştur. Çünkü bizim için önemli olan finansal istikrardır, fiyat istikrarıdır ve enflasyonla mücadeledir. O nedenle Merkez Bankamızın yeni yönetiminin göreve geldiğinden beri enflasyon mücadelesindeki son derece kararlı ve doğru politikalarını ben değerli buluyorum. Önümüzdeki aylarda da alacağı tüm kararlarda enflasyonla mücadelesindeki bu kararlılığın etkisini göstereceğine inanmak istiyorum, inanıyorum. Onun için bir faiz pazarlığı, müzakere içinde olan bir konumda bulunmak istemem.
Sıklıkla altını çizdiğim gibi bizim için bütün öncelik enflasyonun kalıcı olarak düşürülmesinde. Çünkü enflasyonda istikralı bir düşüş olduğu zaman zaten bizim için temel bir sorun olan faizlerin de düştüğünü göreceğiz. Yani öncelikle enflasyonun sağlıklı düştüğünü ve sağlıklı düşüşünü toplumun kabullenmesi ve bunu da rakamlara dökmesi gerekiyor.
YABANCI SERMAYE VE ULUSLARARASI YATIRIMLAR
Türkiye çok potansiyeli olan bir ülke. Fakat ne yazık ki son yıllarda muhtelif nedenlerden dolayı biz kalıcı yabancı sermaye noktasında bu potansiyeli doğru ve yeteri kadar kullanamadık. Biz uluslararası ekonomi camialarında finansal istikrar ve ekonomik kredibilite noktasında güveni tekrar tesis ettiğimiz anda, ülkemize farklı konularda, farklı alanlarda yeni yatırımların gelebileceği noktasında, benim inancım çok yüksek.
Tabii CDS bu güven parametrelerinden sadece bir tanesi. Son aylarda ciddi bir yükseliş içinde olan kredi değerlendirme kuruluşlarının verdiği notları da iyi değerlendirmek gerekiyor. Bunların hepsi de objektif birtakım analizlerle, objektif birtakım çalışmalarla ortaya çıkan değerlendirmeler.
Bunların her birinin her geçen gün daha iyiye gidiyor olmasının, CDS’in istikrarlı bir şekilde aşağı doğru iniyor olması bu açıdan değerli. Bu konuların en azından yabancıların Türkiye’ye bakış açısına olumlu katkı yaptığını ve yapacağını düşünüyorum. Bu nedenle eğer çok anormal birtakım gelişmeler olmazsa, bu stabiliteyi, istikrarı bozacak gelişmeler yaşanmazsa, Türkiye’ye 2025’te 2024’ten daha güçlü bir yabancı kaynak girişinin olacağını düşünüyorum. Hem uzun vadeli yatırımda hem Türkiye’ye nakit akışında, kaynak akışında 2025, 2024’ten bence daha olumlu bir görüntü verecek.
Bu süreçte dikkat etmemiz gereken en önemli konu ve teşvik Türkiye’nin istikrarlı bir ekonomi politikasını uygulayacağına olan inancın oluşturulmasıdır. …Ve burada bakılan en temel konu
mali disiplin ve enflasyondur. Çünkü herkesin korktuğu, bizim de endişelendiğimiz, yabancıların da endişelendiği temel konu enflasyon. Enflasyonla mücadelede uzun vadeli bir kalıcı güven oluşursa zaten bundan daha büyük bir teşvik olamaz. Onun yanında da birtakım yapısal konularımız var, yapısal sorunlarımız var mutlaka çözmemiz gereken. Bizim yapısal reformlar diye adlandırdığımız, artık onlara biraz daha vakit ayırmamız, biraz daha zaman ayırmamız gerekiyor.
Hayırlısıyla bu temel konuyu ortadan kaldırıp o yapısal konulara da en azından belli bazılarının ortadan kalktığı noktasında bir izlenim edinebilirsek, 2025 yılı bizim için bir fırsat senesi olabilir. Yani Türkiye’nin bu fırsat senesini daha iyi kullanması lazım. Çünkü 2024’ün gündemine yeteri kadar girmedi. Ama 2025’te yapısal reformların hayatımıza biraz daha güçlü girmesi lazım diye düşünüyoruz.
DÖVİZ KURU
Bizim İSO olarak hep söylediğimiz şu; ne gereğinden fazla düşen ne gereğinden fazla artan, istikrarını koruyan bir kur. Çünkü gereğinden fazla değer kaybeden bir Türk lirasının da uzun vadede bir fayda sağlamadığını gördük. Ama gereğinden fazla değer kazanmış olan bir TL de Türkiye’ye başka sıkıntılar veriyor. Onun için istikrarlı bir kur Türkiye için bence en önemli ihtiyaç.
Tabii ki şunu kabul etmek lazım ki son dört yıldır sürekli toplumun her kesiminde, bir artış beklentisi oluşturan kur politikasıyla bir mücadele vardı. Verilen mücadele sonucunda bugün tekrar TL’ye doğru güven sağlanmış ve TL’den kaçmasının önü alınmış vaziyette. Bunu kaybetmememiz lazım. Yani bizim hepimizin Türk lirasına daha fazla güvenmemiz lazım, Türk lirası üzerinden verdiğimiz fiyata, Türk lirası üzerinden aldığımız vadeye, borçlanmaya çok daha fazla itibar etmemiz gerekiyor. Bu nedenle TL’ye itibar kazandırmamız verilen bu mücadele süreci anlamlı ve değerli. Ve insanlar tekrar TL’ye dönük de bir teveccüh içerisinde.
Ama beri taraftan da tabii rekabet noktasında özellikle de dış ticaret rekabeti noktasında şansını kaybeden, giderek zorlanan sektörlerimizin de varlığını kabul etmemiz gerekiyor. Bu nedenle bu sektörlerimizin eğer kurla başka enstrümanlarla desteklenmesi de 2025’in önemli alanlarından biri olacak.
Şu anda kabul etmeliyiz ki Merkez Bankası ciddi anlamda piyasadan bir döviz alıcısı. Rezervler 160 milyar doları geçecek gibi gözüküyor. Yani bu çok önemli bir rakam. Merkez Bankası’nın da ciddi anlamda döviz aldığını gösteriyor. Yani şu anda Merkez Bankası piyasada olmasa demek ki TL daha da geri gidebilir. İşin bu tarafını da hesaba katmak lazım.
Farklı kurumların kur beklentileri çok farklı olabilir. Farklı farklı görüşler var. Ben kurla ilgili bir tahminde bulunmak istemiyorum ama yani 2025 yılının da çok volatil bir sene olmayacağını düşünüyorum. 2024 gibi kurda çok büyük bir hareketlilik beklemiyorum ben kendi adıma.
2025 BÜYÜME BEKLENTİSİ
Büyümede iddialı bir büyümenin olması çok kolay gözükmüyor ki zaten OVP’de iyi kötü bunu söylüyor. Yani böylesine bir ekonomi politikasının sürdürülebilirliğini ve nitelikli büyümeyi öne almalıyız. Türkiye’nin uzun vadedeki nitelikli büyümesinde hedeflenen konuları daha önemseyip ona göre davranmalıyız. Kısa vadede fazla bir yarar getirmeyecek aşırı büyüme telaşlarının uzağında olmalıyız ki zaten gidişat da onu gösteriyor.
2025 ENFLASYON BEKLENTİSİ
OVP’deki enflasyon beklentisi düşük bir büyümeyi teyit ediyor. Nerdeyse OVP enflasyon öngörüsü yüzde 20 gibi. Umuyorum ki ona inşallah toplum inanır. Çünkü toplumun inanması bu konuda en önemli temel faktör. Biliyorsunuz, her ay farklı farklı kesimlere soruluyor, anket yapılıyor. Hala daha toplum 60’larda bir enflasyon beklentisi içinde. Çünkü o kadar güçlü bir travma yaratılmış ki yüksek enflasyon duygusundan uzaklaşamıyoruz. Bu beklentilerini mutlaka kırılması lazım. Bu son 4 yılın enflasyon üzerinde oluşturmuş olduğu tahribat insanların düşük bir enflasyona dönüş noktasındaki beklentilerini güçlendirmeyi zorlaştırıyor. Maalesef bunun için zamana ihtiyacımız var. Yani mutlaka ki bir düşüşe girecek enflasyon ama tam bir tahmin yapmam şu an için çok kolay değil. Ama inşallah 2024’ten daha iyi bir oranda kapayacağımız kesin. Ama ne kadar iyi olacak, onu önümüzdeki aylar gösterecek.
ASGARİ ÜCRET
Burada iki boyut var. İkisi de birbirinden önemli. Birincisi çalışanlarımızın yaşam standartlarındaki anlamlı bir mutluluğu ve huzuru bulmasını sağlamalıyız. Diğer tarafta ise reel sektörün o asgari ücreti verdikten sonra o asgari ücretin karşılığında ürettiği mamullerden rekabet edebilir bir hayat sürmesi, ayakta kalabilmesi gerekir.
Bu iki hedefin buluşacağı bir ortam yaratmak kolay mı, değil. O bakımdan ben hangi netice çıkarsa çıksın geçmiş dönemlerde yapmış olduğum söylemi tekrarlayacağım; iki tarafın da çok mutlu olmayacağı bir asgari ücrete doğru gidiyor gibi gözüküyor bu iş. En az mutsuzlukla buluşacağımız yer bence en iyisi olacak. Yani hem çalışanlar ve hem de işverenler açısından mutsuzluk olacak ama inşallah iki kesimin de en az mutsuzlukta buluşulacağı bir noktada buluşur.
Kaynak: Sanayi Gazetesi