Tarımda sürdürülebilirliğin anahtarı ‘topraksız tarım’

Sınırlı alanlarda ve zorlu iklim koşullarında tarım yapabilmeyi mümkün kılan modern tarım teknolojilerinin uygulandığı topraksız tarım, sürdürülebilir gıda üretimini büyük oranda artıracak.

Ceylan Köseoğlu

Jeoloji Mühendisi, OSB ve TDIOSB Proje Danışmanı Fatih Üçgün, Türkiye’de de artan modern topraksız tarıma ilişkin ve sektörün geleceğine yönelik Sanayi Gazetesi’ne özel açıklamalarda bulundu. Üçgün, topraksız tarımın sürdürülebilirlik açısından çevreye olan katkılarının öneminden bahsetti.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın verilerine göre, dünya genelindeki örtü altı sebze üretiminin büyük bir kısmı topraksız kültür seralarında yapılıyor. Tarımdaki bu yenilikçi yöntem sadece Türkiye’de değil yurt dışında da tercih edilmeye başlandı. İspanya, Fransa, Belçika, Almanya, İtalya, Japonya, Güney Kore, ABD, İsrail, Kolombiya ve Çin gibi ülkelerde yaygın olarak uygulanan bu yöntem, en yüksek orana sahip olan yaklaşık yüzde 95 ile Hollanda’da kullanılıyor.  Türkiye’de ise topraksız tarım, 15-20 yıl öncesine dayanan bir geçmişe sahip olarak karışımıza çıksa da  2000 yılında yaklaşık 200 dekar olan topraksız tarım alanı, bu yıl itibarıyla 7 bin 507 dekara yükseldi. Başta Akdeniz ve Ege bölgelerinin sahil kesimleri olmak üzere, son yıllarda özellikle jeotermal enerji kaynaklarının bulunduğu Denizli, Afyonkarahisar, Kütahya, Manisa, Kırşehir, Yozgat, Nevşehir ve Şanlıurfa gibi illerde de yaygınlaştığı görülüyor. 

Topraksız tarımın, bitkilerin toprak yerine gübre ve diğer besin çözeltileri içeren su veya cocopeat (Hindistan cevizi lifi, perlit  karışımı) gibi ortamlarda yapılan tarım yöntemi olduğunu aktaran Fatih Üçgün, “Ülkemiz tarımına özellikle su ve enerji tüketimi kullanımının azaltılması ve dengeli kullanımının sağlanmasından dolayı büyük avantaj sağlıyor. Ayrıca yıl boyunca üretimin devam etmesi, yetiştirme ortamlarının zararlılar ve hastalıklardan ari olacak şekilde dizayn edilmesi, birim alanda daha kaliteli ve daha yüksek verim elde edilmesi bu sistemin en önemli avantajlarından biridir” dedi.  Yöntemin dezavantajlarına değinen Üçgün, “En büyük dezavantaj kurulum maliyetlerinin yüksek oluşu, bunun dışında yeterli bilgi ve donanıma sahip insan kaynaklarının olmamasının da ayrı bir dezavantaj şu an için” ifadelerine yer verdi.

Üçgün, topraksız tarım yatırım süreçlerinde yatırımcıların ihtiyaç duyduğu fizibilite, etüt ve proje mühendislik hizmetlerine yönelik danışmanlık sunduklarını söyledi. Ayrıca, ziraat bankası ve çeşitli hibe programlarında başvuruların yapılmasına yardımcı olduklarını belirten Üçgün, yatırımcıların doğru finansal kaynaklarla bu projelere dahil olmalarını sağladıklarını vurguladı. “Ziraat Bankasının sübvansiyonlu ve düşük faizli kredi başvurularında talep ettiği proje ve fizibilite hazırlıklarını yürütüyoruz. Ayrıca TKDK (Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu), KKYDP (Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı) hibe programlarında başvuru süreçleri ve gerekli etüt proje hazırlıklarını yapmaktayız. Proje tutarının neredeyse yüzde 50’sine kadar hibe desteği sağlayan bu projelere başvuru için gerekli hazırlıkları yaparak yatırımcılara destek olmaya devam ediyoruz” dedi.

Topraksız tarımın, geleneksel tarıma kıyasla çevreye olan katkılarına değinen  Üçgün, “Sürdürülebilirlik açısından topraksız tarım geleneksel tarıma göre kıymetli katkılar sağlıyor. Özellikle su tasarrufu, daha az alanda daha fazla üretim yapılması, iklim koşullarından bağımsız üretim yapılabilmesi, kimyasal kullanımının kontrol altında olması ve enerji kullanımının optimize edilebilmesi sağladığı önemli katkılardan biridir. Özellikle enerji kaynağı olarak jeotermal, güneş ve rüzgâr gibi yenilenebilir enerji kaynakları  kullanıldığında oluşacak çevresel etkilerinde önüne geçilmiş olacak” ifadelerine yer verdi.

Üçgün, topraksız tarımda kullanılan teknolojilerin her geçen gün geliştiğini ve otomasyon sistemlerinin büyük bir hızla iyileştiğini belirtti. Yapay zekâ, görüntü işleme ve veri analitiği gibi yeniliklerin üretim sürecine entegre edilmesiyle hata paylarının azaldığına değinen Fatih Üçgün, “Topraksız tarımda sürekli olarak yeni teknolojiler denenmekte ve kullanılmaktadır. Dikey tarım teknolojisiyle alan verimliliği arttırılarak daha az alanda daha fazla üretim yapılmaktadır.  Gelişen iç aydınlatma teknolojileri ile agroled sistemleri ile bitkilerin fotosentez süreçleri optimize eden özel ışıklar ile daha uygun koşullar oluşturmaktadır. Bir diğer önemli gelişmede kapalı devre sulama otomasyon sistemleri yapay zekâ ile bütünleştirilerek suyun daha verimli kullanılması sağlanmaktadır. Bu gelişen teknolojiler sayesinde daha az enerji, daha az gübre ve daha az su ile daha kaliteli ve yüksek verimli üretim yapılmakta” açıklamalarına yer verdi.

Topraksız tarım metodu ile sebze ve meyve üretiminde topraksız tarım yöntemiyle geniş bir ürün deseni üretildiğinin altını çizen Üçgün, “Sebze olarak ülkemizde en fazla domates, biber, hıyar, marul, maydanoz ve benzer diğer yeşilliklerin tamamı yetiştirilebilmektedir. Neredeyse soframıza gelen tüm sebzeler yetiştirilebilmektedir. Meyve olarak da en fazla muz, avokado, ejder meyvesi gibi tropik meyveler üretilmektedir. Ayrıca karpuz, kavun gibi meyvelerde topraksız üretimde yapılabilmektedir. Genel olarak en yüksek verim domates, biber, salatalık ve muz diyebiliriz” dedi.

Toprağa dayalı tarıma kıyasla karşılaşılan teknik zorluklar ve bunlara karşı geliştirilen çözümlere de değinen Üçgün, topraklı tarımda en önemli teknik zorlukların hava ve iklim koşullarına müdahale edilememesi olduğunu söyledi. Üçgün, “Topraklı tarımda zararlılarla mücadele daha zordur. Su kullanımı çok kontrolsüz ve daha fazladır. Bu sorunların hiçbiri topraksız tarımda görülmüyor. Topraksız tarımda ise en büyük teknik zorluk yüksek kurulum maliyeti, enerji bağımlılığı ve teknik bilgi yetersizliği. Bu aşamada bizler yatırımcıların yatırımlarını yapmadan önce arazi koşullarını mühendislik açıdan değerlendiriyor ve yüksek ek maliyetlerin önüne geçecek şekilde projelendirme yapıyoruz. Ayrıca özellikle enerji ihtiyacının jeotermal enerji gibi temiz enerji çözümleri sunarak bu zorlukları da aşmaya çalışıyoruz” ifadelerine yer verdi.


Üçgün, Türkiye’nin çeşitli illerinde topraksız tarım projeleri geliştirdiklerini belirterek: Ağrı, Antalya, Manisa, Çanakkale, İzmir, Balıkesir ve Nevşehir illerinde topraksız tarım projelerinin hayata geçtiğini söyledi. Bu sektöre yatırım yapmayı düşünen girişimci veya yatırımcılara yönelik yürütülen çalışmalara da değinen Üçgün, “Yatırımcıların mutlaka proje alanına özel olarak hazırlanmış bir fizibilite çalışması yapmalarını öneririm. Bu sektöre yatırım yapmak isteyen yatırımcıların lojistik, elektrik, ısıtma için jeotermal enerji veya yenilenebilir enerji ve temiz bir sulama suyu tedariği konularını çok iyi irdelemeleri gerekmektedir. Özellikle ısıtma ve sulama konularının mutlaka yatırıma başlanmadan önce halledilmesi gerekmektedir. Yatırım süreci yaklaşık 4-5 ay sürmekte bu yüzden üretime geçmeden önce bu problemlerin halledilmesi gerekmektedir. Yatırım düşünen girişimcilerin yatırım öncesinde bize ulaşmaları durumunda gerekli kritiği yaparak kendilerine bir fizibilite çalışması yapar ve daha öngörülü bir yatırım yapmalarını sağlayabiliriz” dedi.

Üçgün, “TDİOSB içinde kurulacak tüm topraksız tarım seralarının parsel başına bölge müdürlüğü tarafından ısıtma sistemi, sulama suyu bağlantısı, elektrik, internet, yağmursuyu toplama sistemi, atıksuyu toplama sistemi getirilmekte ve gerekli yol bağlantısı yapılıyor” dedi. Ayrıca, çoğunlukla TDİOSB’ler de enerji jeotermal kaynaklardan elde ediliyor. Bazı TDİOSB’lerde GES ve RES ile hibrit yenilenebilir sistemlerle de enerji üretimi sağlanabiliyor, açıklamalarına yer verdi.

Topraksız tarım ve modern sera sistemlerinin birçok cazip tarafı olduğuna vurgu yapan Fatih Üçgün, “Girişimciye topraksız tarım modelini cazip hale getiren unsurları sayacak olursak; daha küçük bir alanda daha fazla üretim, bütün yıl boyunca üretimin devam etmesi, daha az iş gücü gereksinimi, toprak kalitesinden bağımsız şekilde tarım dışı alanlarda üretim yapılabilmesi, teknoloji destekli olarak üretim yapabilmeleri, üretilen ürünleri kolaylıkla ihraç ürünü olarak satılabilmesi en cazip konuların başında geliyor” dedi.

Kaynak: Sanayi Gazetesi