Dr. Öğr. Üyesi Seçil Pelin AKA
Haliç Üniversitesi
Avrupa Birliği’nin iklim politikaları, 2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması ile küresel ölçekte belirlenen 1.5°C ısınma sınırını aşmama hedefinin bir parçası olarak şekillenmektedir. Bu noktada, Avrupa Birliği’nin iklim politikaları artık sadece çevreci bir duruş değil, aynı zamanda ekonomik bir dönüşüm aracı haline gelmiştir. AB, bu hedef doğrultusunda 2030’a kadar sera gazı emisyonlarını %55 azaltmayı, 2050’de ise karbon nötr bir kıta olmayı amaçlamaktadır. Bu hedeflere ulaşmak için 2021 yılında Avrupa Yeşil Mutabakatı çerçevesinde “Fit for 55” başlıklı kapsamlı yasa paketini kabul etmiştir.
Bu paketin ticareti etkileyen maddelerinden biri, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasıdır (SKDM). SKDM, AB’ye ithal edilen ürünlerin üretim süreçlerinde oluşan karbon salımını fiyatlandırmayı amaçlayan yeni bir dış ticaret politikası aracıdır. Her ne kadar kavramsal olarak bürokratik bir ifade gibi dursa da etkisi ve üreticiler için anlamı çok açıktır: AB’ye ihraç edilen ürünlerin üretim sürecinde çıkan karbon salımı artık bir maliyet kalemi olacaktır ve AB’ye ithal edilen ürünlerin üretim sürecinde ortaya çıkan karbon salımını fiyatlandırmayı amaçlamaktadır. SKDM, ilk aşamada çimento, demir-çelik, alüminyum, gübre ve elektrik sektörlerini kapsamaktadır. Başlangıçta bu sektörleri kapsasa da bu düzenleme, yalnızca çevresel bir hedef değil, aynı zamanda ticari rekabet koşullarını yeniden tanımlayan bir sistemdir. Geçiş dönemi 1 Ekim 2023’te başlamış olup, 31 Aralık 2025’e kadar sürecektir. Bu süreçte şirketlerden yalnızca karbon raporlaması beklenirken, 1 Ocak 2026 itibarıyla mali yükümlülükler devreye girecektir. Bu takvim, özellikle Avrupa pazarına yüksek hacimlerde ihracat yapan Türk sanayiciler için kritik bir hazırlık sürecini ifade etmektedir.
Mekanizmanın ilk aşamasında yer alan çimento, demir-çelik, alüminyum, gübre ve elektrik gibi karbon yoğun sektörler, Türkiye ekonomisi açısından da kritik bir öneme sahiptir. T.C. Ticaret Bakanlığı’nın 2024 yılı verilerine göre, Türkiye’nin 2023 yılında Avrupa Birliği’ne gerçekleştirdiği SKDM kapsamındaki ürün ihracatı 9,8 milyar ABD doları seviyesine ulaşmıştır. Bu rakam, ilgili sektörlerin toplam ihracatı içinde %42 gibi dikkat çekici bir paya işaret etmektedir. Diğer bir deyişle, Türkiye’nin dış ticaret yapısında bu sektörler, yalnızca ekonomik büyüklükleriyle değil, aynı zamanda karbon ayak izi açısından da merkezi bir konumda bulunmaktadır. Bu tablo, Türkiye’yi SKDM’nin uygulanmasından doğrudan ve güçlü biçimde etkilenecek ülkeler arasında öne çıkarmaktadır. Özellikle karbon maliyetlerinin ürün fiyatlarına yansıması ve rekabetçilik üzerindeki potansiyel etkiler hem ihracatçı firmalar hem de politika yapıcılar için yeni uyum stratejilerini zorunlu kılmaktadır. 2021 verileri de bu gerçeği desteklemektedir. SKDM ürün gruplarının Türkiye’nin toplam ihracatındaki payı %5,1; sadece AB’ye olan ihracat içindeki payı ise %10,8. Kısacası, karbon fiyatlaması artık yalnızca çevresel bir mesele değil, ihracatın mali dengesini doğrudan etkileyecek bir unsur olarak Türk sanayisinde yer almaktadır.
Bu tablo karşısında kamu politikaları da dönüşüm ihtiyacını vurgulamaktadır. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Ocak 2023’te yayımladığı raporda, 2024–2028 Stratejik Eylem Planı’nda yeşil dönüşüm başlığını öncelikli alanlardan biri olarak belirlemiştir. Daha önceki 2022–2023 dönemine ait Stratejik Plan’da ise döngüsel ekonomi, yeşil finansman ve yenilenebilir enerji yatırımları gibi başlıklarda orta vadeli hedefler ortaya konmuştur. Türkiye, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve Paris İklim Anlaşması doğrultusunda, 2053 yılı için net sıfır emisyon hedefi koyarak Yeşil Kalkınma modeliyle uyumlu bir kalkınma yaklaşımını benimsemiştir. Ancak bu hedefin gerçekleştirilmesi, özellikle sermaye yoğun ve düşük istihdam yaratan sektörlerde, teknolojik dönüşüm ve karbon azaltımı yatırımları açısından ciddi zorluklar içermektedir. Ar-Ge harcamalarının yetersizliği ve düşük karbonlu üretim teknolojilerine geçişte karşılaşılan finansman açıkları, dönüşüm sürecini yavaşlatan temel engeller arasındadır. Bu bağlamda, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), sadece bir çevresel düzenleme değil, aynı zamanda dış ticaretin maliyet yapısını, hedef pazar dinamiklerini ve yatırım stratejilerini yeniden şekillendiren yapısal bir ticaret politikası enstrümanı olarak öne çıkmaktadır.
SINIRDA KARBON: ÇELİK İHRACATINDA SESSİZ RİSK ROMANYA MI?
Karbon maliyeti perspektifinden bakıldığında, Türkiye’nin çelik sektörüne ilişkin ticaret yapısında çarpıcı bir tablo ortaya çıkmaktadır. Yapılan hesaplamalara göre, Türkiye ile Romanya arasındaki çelik ticareti yaklaşık 1,63 milyon ton karbondioksit (CO₂) emisyonuna neden olmakta ve bu durum 130 milyon Euro seviyesinde potansiyel bir karbon maliyeti yaratmaktadır. Almanya, İtalya ve İspanya gibi Türkiye’nin geleneksel ve yüksek hacimli ihracat pazarları hâlâ önemli karbon yükleri taşımaya devam etse de, Romanya’nın listenin başında yer alması dikkat çekici bir kırılganlık ortaya koymaktadır. Bu durum, çelik sektöründe ülke bazlı karbon maliyeti risklerinin detaylı analiz edilmesi gerektiğine işaret etmekte ve özellikle Romanya ile olan ticari ilişkinin yeniden değerlendirilmesini gerekli kılmaktadır.
SANAYİCİLER İÇİN SKDM UYUM SÜRECİNDE ALINMASI GEREKEN STRATEJİK TEDBİRLER
Gelecekteki karbon fiyatlaması baskılarını minimize etmek ve rekabet avantajını korumak amacıyla aşağıdaki öncelikli alanlarda harekete geçilmelidir:
- Düşük karbonlu üretime geçiş: Enerji verimliliği, yenilenebilir enerji kullanımı ve üretim süreçlerinin yeşil dönüşümü hızlandırılmalıdır. Bu dönüşüm, yalnızca çevresel uyum değil, aynı zamanda maliyet optimizasyonu anlamına da gelmektedir.
- Karbon izleme ve raporlama altyapısı: AB’nin teknik standartlarına uygun, güvenilir ve şeffaf izleme sistemleri kurulmalıdır. Geçiş döneminde doğru raporlama yapan firmalar, 2026 sonrası döneme daha avantajlı başlayacaktır.
- Pazar çeşitliliği ve ürün farklılaştırması: Yüksek karbon maliyetine sahip pazarlardaki riskleri azaltmak için alternatif pazarlara açılım ve daha düşük karbon izine sahip ürünler geliştirme stratejileri önem kazanmaktadır.
- Yeşil dönüşüm finansmanı: Ulusal teşviklerin yanı sıra, AB fonları, yeşil tahvil ve sürdürülebilir finansman araçlarına erişim artırılmalıdır. Bu alanda kapasite geliştirme yatırımı başlatılmalıdır.
Kaynak: Sanayi Gazetesi