Dünya ekonomisinin küresel gerilimlere karşı refleks geliştirme arayışında olduğu bu dönemde, merkez bankalarının rezerv tercihlerine dair her veri, geleceğe tutulan stratejik bir projektör niteliği taşıyor. World Gold Council’in (WGC) Temmuz başında yayımladığı verilere göre, merkez bankaları 2025 yılı Mayıs ayında net 20 ton altın alımı gerçekleştirdi. Bu alım hacmi, son 12 aylık ortalamanın (27 ton) gerisinde kalmakla birlikte, Nisan ayına kıyasla belirgin bir toparlanmayı yansıtıyor.
Prof. Dr. Metin DUYAR
Peki, bu “yavaş ama istikrarlı” alımlar ne anlama geliyor? Küresel rezerv tercihlerinde altın, yalnızca bir değer saklama aracı mı, yoksa sistemik dönüşümün habercisi mi?
Güven Arayışının Altınla Buluşması
Sanayileşmiş ülkeler kadar, gelişmekte olan ekonomiler de rezerv yönetiminde yeni bir döneme giriyor. Bu dönemde altın, hem jeopolitik belirsizliklere karşı bir sigorta işlevi görüyor, hem de ekonomik bağımsızlık söyleminin somut karşılığı olarak öne çıkıyor.
Özellikle ABD dolarına dayalı sistemin sorgulanmaya başlandığı, jeopolitik kırılmaların finansal piyasaları sıkça sarstığı bir konjonktürde; altının temerrüt riski taşımaması, merkezi olmayan yapısı ve tarihsel güvenilirliği, onu yeniden merkez bankalarının ilgi odağı hâline getiriyor.
Mayıs 2025: Kim Ne Aldı, Kim Sattı?
World Gold Council’in açıkladığı verilere göre Mayıs ayında öne çıkan merkez bankası işlemleri şöyle:
| Ülke/Banka | İşlem Türü | Miktar (ton) | 2025 Toplamı |
| 🇰🇿 Kazakistan | Alım | +7 | +15 t |
| 🇹🇷 Türkiye | Alım | +6 | +15 t |
| 🇵🇱 Polonya | Alım | +6 | +67 t |
| 🇨🇳 Çin & 🇨🇿 Çekya | Alım | +2 (her biri) | — |
| 🇰🇭 🇵🇭 🇬🇭 🇰🇬 | Alım | +1 (her biri) | — |
| 🇸🇬 Singapur | Satış | −5 | −10 t |
| 🇺🇿 Özbekistan | Satış | −1 | −27 t |
| 🇩🇪 Almanya | Satış | −1 | — |
| 🇶🇦 Katar (Nisan) | Alım | +2 | — |
Bu tablo, özellikle gelişen piyasa ekonomilerinin altına yöneliminin yapısal bir strateji hâline geldiğini gösteriyor. Kazakistan ve Türkiye gibi ülkeler, sadece alım yapmakla kalmıyor; aynı zamanda dış kaynaklı şoklara karşı ulusal rezerv mimarilerini güçlendiriyor.
Anketler Ne Diyor? Gelecek Projeksiyonu
WGC’nin 2025 Merkez Bankası Anketi, yalnızca bugünü değil, yakın gelecek trendlerini de ortaya koyuyor:
- Yüzde 95’lik bir kesim, önümüzdeki 12 ayda merkez bankalarının altın alımını sürdüreceğini düşünüyor.
- Yüzde 43’lük kesim doğrudan kendi bankalarının alım yapacağını beyan ediyor. (Bu oran geçen yıl yüzde 29’du)
- Yüzde 76’sı, önümüzdeki beş yılda altının rezervlerdeki payının artacağı görüşünde.
- Yüzde 73’ü ise doların rezervlerdeki ağırlığının azalacağını öngörüyor.
- Ve dikkat çekici şekilde, yüzde 44’ü altını pasif değil, aktif biçimde yönettiklerini belirtiyor.
Bu veriler, merkez bankalarının altını artık klasik anlamda “kasa içinde duran değerli bir maden” değil; kriz zamanlarında oynaklığı dengeleyen ve politik bağımsızlığa katkı sunan stratejik bir araç olarak konumlandırdığını açıkça ortaya koyuyor.
Türkiye Açısından Anlamı Ne?
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın 2025 yılında yaptığı toplam 15 tonluk altın alımı, dış ticaret açığı ve kur riski gibi yapısal problemler karşısında rezerv çeşitliliğini artırma çabasının bir parçası olarak okunmalı. Ayrıca bu alımlar, Türkiye’nin jeopolitik konumlanmasındaki kırılganlıkları rezerv yönetimiyle telafi etme çabası olarak da değerlendirilebilir.
Türkiye, özellikle son 10 yılda ithal altın bağımlılığını azaltma ve rezerv altını iç kaynaklardan sağlama yönünde önemli adımlar attı. Bu bağlamda, merkez bankası alımlarıyla madencilik sektörünün gelişimi arasında da güçlü bir korelasyon kurulması gerekiyor.
Repatriasyon: Sadece Almak Yetmez, Nerede Tutuyorsun?
Altın alımı kadar önemli bir başka konu da, nerede saklandığı meselesidir. Son dönemde Hindistan ve Nijerya gibi ülkelerin yurt dışındaki altın rezervlerini geri çağırma (repatriation) eğilimi, sadece ekonomik değil; egemenlik ve güvenlik bakımından da yeni bir tartışma alanı açıyor.
Türkiye açısından da benzer bir gündem uzun süredir masada. Altının hem fiziki hem de yasal olarak millî bir güvenlik stoğu olarak ele alınması gerektiği açıktır.
Sonuç: Altının Gölgesinde Yeni Bir Rezerv Düzeni
Altına yönelim geçici bir eğilim değil. 2020’lerin başından bu yana gelişen bu stratejik paradigma değişimi, merkez bankalarının artık çok para basan devletlerin tahvillerine değil, gerçek varlıklara yöneldiğini gösteriyor.
Sanayileşme, finansal egemenlik ve rezerv politikaları arasında doğrudan bir ilişki vardır. Merkez bankalarının attığı bu adımlar, sadece para politikası değil; aynı zamanda sanayileşme sürecinin dayandığı makro istikrarın da bir yansımasıdır.
Kaynak: Sanayi Gazetesi