Sanayi, meslek ve akademide köklerimizden gelen ışık: Ahilik

Her sene çeşitli etkinliklerle kutladığımız, andığımız Ahilik Kültürü Haftası’nın ana unsuru olan Ahilik öğretisi, 13.yy’dan bugüne ışık tutan kadim bir Anadolu kültür mirasıdır. Hacı Bektaş Veli’nin fikirleri doğrultusunda, Ahi Evran’ın temellerini attığı Ahilik yapılanması, Anadolu’nun ve yakın coğrafyanın ticari ve sosyal yapılanmasında çok önemli bir rol üstlenmiştir.
Sanayi, meslek ve akademide köklerimizden gelen ışık: Ahilik Sanayi, meslek ve akademide köklerimizden gelen ışık: Ahilik

Kemal Süme

Süme Endüstri Kurucusu ve Yöneticisi

Günümüze kullanılan, ‘ürün ve hizmet kalitesi, müşteri memnuniyeti, insan kaynakları, girişimcilik, oryantasyon’ gibi kavramların ahilik yapılanmasında karşılığı olduğu mutlaktır. Tüm bu kavramlar ‘ahlak’ ile şekillendirilerek uygulanagelmiştir. Ahlak, ahilik yapısının en önemli unsurudur. Ahilik yapılanmasında usta, kalfa ve çırak hiyerarşisi sınırları belirgin şekilde değerlendirilebilir. Çırağın kalfalığa ve ustalığa geçişi çok net ve ahilik yapılanmasında gördüğü kabullere göre gerçekleşir. Rivayet edilir ki, bir çırağın yaptığı işte en az bin bir gün çalışması ve sonrasında kalfalığa -o teşkilatın önde gelenlerinin icazetiyle- terfi etmesi mümkün kılınmıştır. Kalfalıktan ustalığa geçişte de yine rüştü ispat zaruridir. Bugün, girişimcilikten konuşurken, üzerinde durmaktan ısrarla kaçındığımız ana unsurun, ‘o işte pişmek’ olduğunu ısrarla göz ardı ediyoruz. Günümüzde ‘ölü doğan’ şirketlerin en büyük nedeni, işte bu yaklaşım farkıdır.

Ahilik yapısı içinde, ahlak, ustalık ve zanaatın yanında yine bugünün ifadesiyle, ‘müşteri memnuniyeti’ de oldukça ön planda tutulmuştur. Bir ürün veya hizmetten memnun kalınmaması, dini inanca ve ahlaka bağlanarak ‘kul hakkı’ meselesi olarak değerlendirilmiştir. Ahilik yapısı içerisinde bir zanaatkarın, esnafın işinden memnun kalınmaması önemli bir şikayet konusu idi ve yapı içerisinde şikâyete konu olan her husus ince ince değerlendirilir ve tartışılırdı. Şikâyet konusu haklı bulunur ise buna sebep olan zanaatkar yahut esnaf, derhal cezalandırılır hatta ahilik yapısından uzaklaştırılırdı. O işe verilen bedel ise mutlak surette sahibine iade edilirdi. Yine rivayet edilir ki, bir ayakkabı ustasının yaptığı ayakkabıdan memnun olmayan bir kişinin şikayetiyle, para iadesi yapılır ve ustanın yaptığı ayakkabı ceza niyetiyle dama fırlatılır. Günümüzde ‘pabucu dama atılmak’ ifadesinin bu ritüele bağlandığı ifade edilir.

Modern dünyanın en gelişmiş makinalarından çıkan iş ile 13. yy’da bir zanaatkarın elinden çıkan iş arasında, fayda verimi’ ve ‘kullanım hakkı bakımından hiçbir fark yoktur. Her ne kadar bugün ahilikten bahsettiğimizde, zihnimizde canlanan sadece bir köşede dizinin üzerinde iş yapan, el yordamıyla çalışan zanaatkarlar veya el emeği göz nuru dokunan kilimler, ağaç oymacılığı gibi emek yoğun işler olsa da asıl olan o öğretinin ruhudur ve bugünün modern dünyasına bu felsefenin oturtulması gayet mümkündür.

Sanayicimizin, eğitim kurumlarımızın, üniversitelerimizin, çıraklık okullarımızın ve hatta sivil toplum kurumlarımızın, kadim kültürümüzden gelen bu öğretiyi özümsemesi ve güncel tutması önemlidir. Bugün, global dünyada belirlenen çağdaş standartları, ahlaki ve milli değerlerle bütünlemek, mutlaka daha güçlü bir ilerleme kaydedilmesini sağlayacaktır.

Ahilik öğretisinde yine önde gelen hususlardan olan ‘kanaat’, bugün yerini yoğun rekabete, yüksek hedeflere ve ‘gövde gösterisine’ bırakmış durumdadır. Örneğin, bugün uygulanan, ‘serbest piyasa ekonomisi’ ahilik öğretisinin, felsefesinin, tam karşısında konumlanmıştır. Ahilik, bir ürün veya hizmetin ‘bedelinin’, serbest piyasa koşullarında değil; sağladığı fayda, yapan, ortaya koyan kişi (veya kuruluş), kalitesi gibi değerlerinin, ahlaki çerçeve içerisine yerleştirerek belirlenmesi gerektiğini savunmuştur. Aynı mertebede yer alan ürün ve hizmetlerin ‘serbestçe’ ve ‘zorlayıcı rekabet şartlarına göre’ sunulması net olarak uygun görülmemiştir. Bugün sıklıkla konuştuğumuz, serbest piyasa koşullarının ortaya koyduğu karsızlık, yoğun rekabet, artan ve artma eğilimi süren tüketim, bunun getirdiği bireysel yetersizlik hissi, aile sorunları ve toplumsal sendromlar topyekün ele alındığında kanaat, tasarruf, iktisat ve elbette ahlak kavramlarının gündemde kalmasının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlayabiliyoruz.

Temennim odur ki, sanayiciler, üniversiteler, sivil toplum örgütleri, ‘ahilik öğretisini’ yeniden gündemde taşır ve içerdiği tüm kavramları yaşatır. Sağlıklı ve özümüzden gelen büyümenin yolu budur.

Ahilik Kültürü Haftanız kutlu olsun.

Kaynak: Sanayi Gazetesi

Yorum Yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

six − 5 =