Dr. Levent Sümer, Stratejist, Akademisyen, Yazar
Bugün de benzer bir eşikteyiz: belirsizlikler gölgesindeki küresel ekonominin kırılganlığı, teknolojik dönüşüm, iklim krizi, aşırı borçlanma, finansal istikrarsızlıklar, bölgesel konvansiyonel savaşlar, yayılmacı politikalar, ticaret savaşları, siber güvenlik tehditleri ve gelir ve servet dağılımı adaletsizliği, yalnızca ekonomik değil, toplumsal ve etik bir yeniden yapılanmayı zorunlu kılıyor.
Yeni Dünya Düzeni Ekseninde 21. Yüzyıl Türkiye Ekonomi Modeli, bir ideolojiden ziyade bir yön pusulasıdır ve dört temel sütuna dayanmaktadır: Geliştiren, Dengeleyen, Biriktiren ve Paylaşan Türkiye.
1. Geliştiren Türkiye: Üretim odaklı yeniden kalkınma
1980’lerden itibaren Türkiye, serbest piyasa ekonomisine geçişle birlikte küresel sermaye akımlarına entegre olmuş; ancak bu entegrasyon, yüksek katma değerli üretimden çok, dışa bağımlı ve tüketim odaklı bir büyüme modeline dayanmıştır. Artık, ihracatın kilogram değeri kadar, üretim kalitesinin, markalaşmanın, teknolojik kapasitenin ve beşerî sermayenin yükselmesi gerekmektedir. Çin’in son dönemlerde teknoloji liderliğinde yaşadığı dönüşüm bu anlamda önemli bir referans niteliğindedir.
Yeni modelin ilk sütunu olan Geliştiren Türkiye, Ar-Ge, dijital dönüşüm ve yeşil sanayi odaklı yeni bir üretim paradigmasını savunur.
- Sanayi 5.0 ile uyumlu, insan-merkezli teknoloji politikası,
- Tarımda toprak, su ve enerji verimliliğini önceleyen agro-teknolojik dönüşüm,
- Savunma sanayiindeki başarıların perçinlenmesi ve sivil üretim alanlarına aktarılması,
- Üniversite-sanayi-kamu ekosisteminde bilgi ekonomisine dayalı yeni kümelenme merkezleri
bu vizyonun temel yapıtaşlarını teşkil etmelidir.
Artık mesele “büyümek” değil, akıllı ve kapsayıcı şekilde gelişmektir.
2. Dengeleyen Türkiye: Makroekonomik istikrar ve kurumsal denge
Ekonomik kalkınma dengeli üretimle mümkündür. Türkiye’nin son on yıldaki en büyük açmazı, üretim ile tüketim, ihracat ile ithalat ve büyüme ile istikrar arasındaki dengeyi koruyamamasıdır. Dengeleyen Türkiye, mali disiplin, fiyat istikrarı ve öngörülebilir politika ortamı ve regülasyonların sürdürülebilirliği kadar, kurumsal güveni yeniden inşa etmeyi hedefler. Ancak bu şekilde uzun vadeli dış yatırımcının ülkeye gelişini ve kalışını sağlayabilir.
- Para politikasında bağımsızlık, şeffaflık ve hesap verebilirlik,
- Kamu harcamalarında üretkenlik, israfın önlenmesi ve etkin yatırım önceliği,
- Hukukun üstünlüğü, yatırımcı güveni ve öngörülebilir düzenleyici çerçeve,
- Yerel yönetimlerin ve bölgesel kalkınma ajanslarının hizmet, bütçe ve sorumluluk dengesinin sağlanması.
Türkiye’nin yeni ekonomik mimarisi, piyasa ile planın akıllı sentezine dayanmalıdır. Devlet, yönlendirici ve dengeleyici bir aktör olarak “piyasa ekonomisinin” değil, “adil rekabetin” garantörü olmalıdır.
3. Biriktiren Türkiye: Tasarruf, finansal dayanıklılık ve sermaye reformu
Küresel finansal sistem, kurgusu itibariyle kriz üreten bir sistemdir. Aşırı borçlanma, spekülatif sermaye hareketleri ve kısa vadeli kar maksimizasyonu, dünya ekonomisini kırılganlaştırmıştır. Türkiye, bu dalgalanmalara açık ülkelerden biridir. Biriktiren Türkiye hem bireysel hem ulusal ölçekte bir tasarruf kültürü inşa etmeyi hedefler.
- Yatırım odaklı uzun vadeli iç tasarruf planlaması,
- Sermaye piyasalarının derinleştirilmesi,
- Katılım finans ve dijital finansal teknolojilerin (fintech) reel ekonomiyle bütünleşmesi,
- Sosyal güvenlik fonlarının, emeklilik fonlarının, sigorta fonlarının yeniden kurgulanarak para piyasalarından ziyade üretken ve paranın asıl sahibi bireylerin ihtiyaçlarına cevap verecek yatırımlara yönlendirilmesi,
- Yerel finansal kurumların, kooperatiflerin ve kalkınma bankacılığının güçlendirilmesi.
Amaç, kısa vadeli sermayeye bağımlılığını azaltmak, yerli sermayenin uzun vadeli üretken yatırıma dönüşmesini sağlamaktır.
Finans sektörü mevcut durumun aksine reel ekonominin hizmetinde olmalıdır.
4. Paylaşan Türkiye: Sosyal adalet, konut ve gelir dağılımı reformu
Kalkınma, yalnızca zenginliğin artması değil, refahın adil paylaşılmasıdır. Gelir dağılımı uçurumu, konuta erişilebilirlik krizi, genç işsizliği ve istihdamda dengesizlik, köy üretiminin kentle bütünleşememesi, markalaşma eksikliği, sürdürülebilir büyümenin önündeki en büyük toplumsal engellerdir. Paylaşan Türkiye, sosyal adaleti gelecek için bir yatırım olarak görür.
- Asgari yaşam standartları yaklaşımıyla ücret politikalarının yeniden tanımlanması,
- Sosyal konut üretiminin, sürdürülebilir şehircilikle bütünleştirilmesi,
- Gençlere girişimcilik fonları, kadınlara üretim kooperatifleri ve dijital istihdam altyapıları,
- Kamu kaynaklarının bölgesel eşitsizlikleri azaltıcı şekilde yeniden dağıtılması.
Refahın tabana yayılmadığı bir büyüme, uzun vadede kendi istikrarını da tüketir. Yeni model, ekonomik büyümenin toplumsal meşruiyetini, adalet temelinde yeniden kurmayı amaçlar.
5. Yeni Dünya düzeninde Türkiye’nin konumu: Eksen ülke stratejisi
Küresel sistemin çok kutuplu bir yapıya evrildiği dönemde Çin’in yükselen ekonomik gücü ve ABD’nin kendini merkeze alan bölgesel politik hamleleri ve ticaret savaşları ile denge arayışına girmesi tekrar çift kutuplu bir dünyanın tartışıldığı bir ortam oluşturmuştur. Türkiye’nin bu bağlamda stratejik konumu yalnızca jeopolitik değil, jeoekonomik bir fırsattır.
Yeni Dünya Düzeni Ekseninde 21. Yüzyıl Türkiye Ekonomi Modeli, ülkemizi Asya-Avrupa-Afrika üçgeninde bir üretim, finans, teknoloji ve lojistik merkezi olarak konumlandırmayı öngörür:
- Türk Lirası bazlı ticaret sistemlerinin ve dijital para altyapısının geliştirilmesi,
- Orta Koridor ve Yeşil Lojistik Ağlar üzerinden bölgesel entegrasyon,
- İslam ülkeleriyle “sosyal finans” temelli yeni bir ekonomik blok,
- Tarihi ticaret ortaklarıyla “adil ticaret” esaslı yeni bir dönemin başlatılması,
- Enerji, su, gıda ve dijital veri güvenliğinde bölgesel dayanışma.
Türkiye, sadece mal ve hizmet ihraç eden değil, model ihraç eden bir ülke haline gelmelidir: üretimde etik, finansta adil, paylaşımda insani bir model.
6. İnsani ekonomi ve etik sermaye
Ekonomik kalkınmanın merkezinde insan yoksa, o kalkınma sürdürülemez. Yeni model, “etik sermaye” kavramını öne çıkarır: sermaye yalnızca getiri değil, sorumluluk da üretmelidir.
İş dünyası, çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) standartlarını içselleştirilmiş bir sorumluluk olarak benimsemelidir. Kamu politikası, çevreye zarar veren değil, gezegeni koruyan yatırımları teşvik etmelidir.
Bu bağlamda Türkiye, yalnızca ekonomik değil, ahlaki bir yeniden doğuşa da ihtiyaç duymaktadır. Dayanışma, güven, liyakat ve üretkenlik, ekonomik performansın da temel belirleyicileridir.
7. Sonuç: Cumhuriyetin 102. yılında yeni bir ekonomik sözleşme
Cumhuriyetin ilk yüzyılı, devletin modernleşme ve kalkınma mücadelesiydi. İkinci yüzyıl, insan odaklı, dengeli, üretken ve paylaşımcı bir toplum ekonomisinin inşası olmalıdır.
21. Yüzyıl Yeni Türkiye Ekonomi Modeli ne klasik liberal ne de devletçi bir çerçeve sunar. Karma ancak adil, rekabetçi ancak kapsayıcı, yerel ancak küresel bir dengeyi hedefler.
Bu manifestonun amacı değişen dünya dengeleri ekseninde ülkemiz için yeni bir toplumsal kalkınma çağrısıdır.
Geliştiren, Dengeleyen, Biriktiren ve Paylaşan Türkiye, Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ekonomik teminatıdır.
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.
Kaynak: Sanayi Gazetesi