Muhammet Balta
AK Parti Trabzon Milletvekili
TBMM Çevre Komisyonu Başkanı
Sanayi devrimiyle başlayan ve günümüze kadar devam eden süreç içerisinde dünya nüfusunda meydana gelen hızlı artış, ürünlerin üretiminde aşırı su kullanımı, sanayi ve teknolojik faaliyetlerin neden olduğu kirlilik, su kaynaklarını olumsuz olarak etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir. Dünyada bulunan toplam su miktarının sadece yüzde 2,5’inin tatlı su olduğu, suya olan ihtiyaç ve talebin her geçen gün arttığı bir ortamda su kaynaklarının verimli kullanılması ve başarılı atık su yönetimi büyük önem arz etmektedir.
1960 yılında 3 milyar olan dünya nüfusu 2020 yılında yaklaşık 7,8 milyara yükselmiştir. Ülkemizde ise 1960 yılında yaklaşık 27,8 milyon olan nüfus 2021 yılı sonu itibarı ile yaklaşık 84,7 milyona yükselmiştir. Yani dünya nüfusu 60 yılda 2,6 katına, ülkemiz nüfusu ise 3 katına çıkmıştır. Yine dünyada; 1960 yılında yüzde 33 olan kentsel nüfus oranı 2020 yılında yüzde 56’ya yükselmiştir. Dünya Bankası verilerine göre 2020 yılında; temiz ve güvenli içme suyu hizmeti sağlanan dünya nüfusunun oranı yüzde 74’tür. Dünya nüfusunun yüzde 26’sına yani dörtte birinden daha fazlasına temiz ve güvenli içme suyu hizmeti sunulamamaktadır. Kentsel nüfusa verilen temiz ve güvenli içme suyu hizmeti oranı yüzde 86 iken bu oran kırsal alanda yüzde 60’a düşmektedir.
Birleşmiş Milletler verilerine göre, 2050 yılına kadar dünya üzerindeki ülkelerin yarısı kuraklığın, nüfus artışının ve hızlı şehirleşmenin neden olduğu su stresi veya su kıtlığı ile karşı karşıya kalma ihtimali mevcuttur. Bu kapsamda 2050 yılında her 4 kişiden 3’ünün su kıtlığı sorunu yaşayabileceği tahmin edilmektedir.
Suyun korunması, su tüketiminin ve atık su üretiminin azaltılması, sağlıklı ve yaşanılabilir bir çevrenin oluşturulması adına atık su yönetimi büyük önem taşımaktadır. Bu kapsamda, su kaynaklarının korunması, suyun israf edilmemesi ve oluşan atık suların arıtılarak uygun alanlarda tekrar kullanılması ülkemiz için önemli bir hedef haline gelmiştir.
Küresel iklim değişikliği, kuraklık ve nüfus artışı gibi sebeplerle su kaynakları üzerindeki artan baskı dolayısıyla atık sular alternatif bir su kaynağı olarak görülmeye başlanmış ve söz konusu kaynaktan azami oranda faydalanmanın yolları aranmaya başlanmıştır. Bu kapsamda arıtılmış atık suların kullanım alanının genişletilerek atık suların kullanım oranının yükseltilmesi büyük önem arz etmektedir.
TÜİK verilerine göre ülkemizde 2020 yılında; yüzde 52,2’si termik santraller, yüzde 30,9’u belediyeler, yüzde 13,4’ü imalat sanayi işyerleri, yüzde 1,6’sı OSB’ler ve yüzde 1,1’i maden işletmeleri, yüzde 0,8’i köyler tarafından doğrudan alıcı ortamlara deşarj edilen toplam atık suyun yüzde 80’i (soğutma suları hariç) arıtılmıştır. 2020 yılında arıtılan atık suyun yüzde 50,7’sine gelişmiş, yüzde 27,1’ine biyolojik, yüzde 21,9’una fiziksel ve yüzde 0,3’üne doğal arıtma uygulanmıştır.
Herhangi bir ticari veya endüstriyel faaliyetin yürütüldüğü alanlardan, evsel atık su ve yağmur suyu dışında oluşan atık sular olarak tanımlanan endüstriyel atık suların deşarj standartları Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği’nde belirlenmiştir. Bu kapsamda endüstriler üretim tiplerine göre gruplandırılmış ve on altı sektör oluşturulmuştur.
Ülkemizde sanayi kaynaklı su kirliliğinin önlenmesi ve su tüketiminin azaltılmasına yönelik çalışmaların başında, sürdürülebilir üretim ve tüketim ilkeleri doğrultusunda döngüsel ekonominin en önemli araçlarından bir tanesi olan temiz üretim ilkelerinin uygulanması gelmektedir. Temiz üretim uygulamaları ile endüstriyel tesisler mevcut en iyi tekniklerin kullanılmasına yönlendirilmekte ve böylece su tüketiminin azaltılması, enerjinin verimli kullanılması ve atığın minimizasyonu amaçlanmaktadır.
Ayrıca, ülkemiz için, atık su arıtma tesislerinin gelir getiren ekonomik bir kaynağa dönüştürülerek atık su arıtma tesislerimizin bir yeşil teknoloji ürünü olan biyorafineri tesislerine dönüştürülmesi ile atık sudan hidrolik enerji, arıtma çamurundan biyogaz elde edilmesi hususları atık suyun yeniden kullanım oranının artırılması adına ön plana çıkmaktadır. Atık suların, çevre ve insan sağlığına tehdit oluşturmayacak şekilde arıtımının gerçekleştirilmesi ve yeniden kullanılarak ekonomiye girdi oluşturması sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında da önemli bir işleve sahip olacaktır.
Ülkemizde atık su yönetimi konusunda yapılan çalışmalar neticesinde atık su arıtma tesisi ile hizmet verilen belediye sayısında ve bu hizmetin verildiği nüfusta önemli bir ilerleme kaydedilmiştir. Bu kapsamda, 2002 yılında belediye nüfusunun yüzde 35’ine atık su arıtma hizmeti verilirken, 2021 yılı sonunda bu oran yüzde 89’a yükselmiştir. 2023 yılı hedefi ise yüzde 100’dür. 2002 yılında ülkemizde 145 atık su arıtma tesisi bulunuyorken, 2021 yılı sonunda bu sayı 1.176’ya yükseltilmiştir. Bu kapsamda 19 yılda atık su arıtma tesisi sayısında yüzde 711’lik bir artış sağlanmıştır. Ülkemizde atık suların yüzde 3,55 olan yeniden kullanım oranının 2023 yılında yüzde 5’e, 2030 yılında ise yüzde 15’e çıkarılması hedeflenmektedir.
Su kaynaklarının önemini her geçen gün artırdığı bir ortamda, bir damla suyumuzu bile ziyan etmemeliyiz. Döngüsel ekonomi modeli çerçevesinde kaynaklarımızı verimli kullanarak su başta olmak üzere kaynaklarımızın kullanımında israftan kaçınmalıyız. Küresel iklim değişikliği, kuraklık, nüfus artışı gibi nedenlerle su kaynakları üzerinde baskı artmaktadır. Bu durum mevcut su kaynakları ile su ihtiyacı arasındaki açığın kapatılmasında ülkeleri alternatif arayış içerisine yönlendirmektedir. Su stresi altında olan ülkeler arasında yer alan ülkemizin bu durumu da göz önünde bulundurulduğunda, ülkemizin arıtılmış atık suyun yeniden kullanımında atık su altyapı yatırımlarının artmasıyla doğru orantılı olarak ülkemiz genelinde sayısı artmakta olan ileri biyolojik arıtma tesisleri ile birlikte sahip olduğu potansiyeli kullanması büyük önem arz etmektedir.