Dijital- yeşil dönüşümde Türkiye sanayisi kritik bir eşikte

Dijital- yeşil dönüşümde Türkiye sanayisi kritik bir eşikte Dijital- yeşil dönüşümde Türkiye sanayisi kritik bir eşikte

Küresel sanayi sistemleri, çevresel sürdürülebilirlik ve dijital dönüşüm ekseninde yeniden yapılanmaktadır. İklim krizinin etkileriyle birlikte üretim ve tedarik süreçlerinin karbon ayak izine dayalı olarak yeniden yapılandırılması, yalnızca çevresel bir tercih değil; aynı zamanda bir ekonomik zorunluluk haline gelmiştir. Avrupa Yeşil Mutabakatı, 2026 yılında devreye girecek olan Karbon Sınırda Düzenleme Mekanizması (CBAM) ve küresel ölçekte yayımlanan sürdürülebilirlik regülasyonları, ihracat yapan ülkeleri ve üreticileri doğrudan etkilemektedir. Bu yeni dönemde, sanayi üreticileri yalnızca ürün kalitesiyle değil, aynı zamanda çevresel etkileriyle de değerlendirilmekte; tedarik zincirinin her halkasında karbon şeffaflığı talep edilmektedir. Dolayısıyla, çevresel verinin toplanması, işlenmesi ve denetlenebilir hale getirilmesi, üretim kadar stratejik bir faaliyet alanı haline gelmiştir.

Prof. Dr. Metin DUYAR

Bu süreçte dijitalleşme, yeşil dönüşümün vazgeçilmez bir bileşeni olarak öne çıkmaktadır. Karbon ayak izinin ürün bazında izlenebilmesi, tedarik zincirlerinde şeffaflık ve hesap verebilirlik sağlanması, yalnızca veriyle mümkündür. IoT tabanlı üretim kontrol sistemleri, dijital yaşam döngüsü analizleri (LCA), blockchain tabanlı karbon izleme platformları gibi araçlar, sanayinin çevresel etkilerini görünür kılmaktadır. Avrupa merkezli firmalar, tedarikçileriyle birlikte bu sistemleri entegre etmekte, karbon yoğunluğu yüksek tedarikçilerle çalışmayı azaltmakta ya da kesmektedir. Dijital şeffaflık, sürdürülebilirlik kadar ticari devamlılığın da koşulu haline gelmiştir.

Özellikle dijital karbon muhasebesi sistemleri, firmaların sadece ürün bazlı değil, proses bazlı emisyon takibini de yapmasına olanak sağlamaktadır. Bu sistemler, ham madde tedarikinden ürünün müşteriye ulaşımına kadar geçen tüm süreçteki emisyonları adım adım kayıt altına almakta, raporlamaktadır. Gelişmiş ülkelerde bu sistemlerin ISO 14067 ve GHG Protocol gibi standartlarla uyumlu hale getirilmesi teşvik edilmektedir. Bu altyapı, sadece çevre otoritelerine değil, aynı zamanda finansal denetim mekanizmalarına da entegre edilmeye başlanmıştır.

Dijitalleşmenin bir diğer boyutu da yapay zekâ destekli optimizasyon algoritmalarıdır. Bu sistemler, üretim hatlarında enerji kullanımını ve atık oluşumunu minimize edecek kararlar almakta; üreticilere operasyonel verimliliğin yanı sıra çevresel kazanımlar da sağlamaktadır. Örneğin Avrupa’da bazı sanayi kümelenmeleri, yapay zekâ ile desteklenen karar sistemleri sayesinde enerji tüketimini %12’ye varan oranlarda azaltabilmiştir. Dijital ikiz uygulamaları da üretim süreçlerinin sanal modellemelerini yaparak, henüz sahaya geçmeden çevresel etkilerin analiz edilmesine imkân tanımaktadır. Bu uygulamalar, Türkiye’de de çeşitli teknopark projeleriyle gündeme gelmeye başlamıştır. Özellikle sürdürülebilir üretim yapan firmalar, üretim süreçlerini gerçek zamanlı simüle ederek karbon emisyonlarını önceden tahmin etme imkânı kazanmaktadır.

Bu dijital-yeşil dönüşümde Türkiye sanayisi kritik bir eşiktedir. Özellikle otomotiv, çelik, alüminyum, tekstil ve kimya sektörleri; karbon regülasyonlarından doğrudan etkilenecek ilk sektörlerdir. Türkiye sanayisinin dijital-yeşil dönüşüme hazırlık durumu, aşağıdaki tabloda temel göstergeler bazında özetlenmiştir:

Türkiye Sanayisinde Dijital-Yeşil Dönüşümün Hazırlık Göstergeleri

GöstergelerMevcut Durum (2025)Açıklama
CBAM FarkındalığıOrtaTİM ve İSO farkındalık seminerleri yaygınlaşıyor
Karbon Ayak İzi Ölçüm UygulamasıDüşük-OrtaBüyük firmalarda sınırlı uygulama
Dijital İzlenebilirlik (IoT, sensör vb.)OrtaÖzellikle otomotiv ve tekstilde gelişiyor
Üniversite-Sanayi İşbirliği ProjeleriOrta-YüksekTÜBİTAK ve üniversite tabanlı projeler var
OSB Düzeyinde Pilot Proje UygulamalarıBaşlangıçBursa, Kocaeli, Tekirdağ örnek projeler
KOBİ’ler için Rehber ve Kılavuz YayınlarıArtmaktaTeknoparklar ve TTO’larca hazırlanıyor

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), Avrupa pazarına ihracat yapan firmaların CBAM uyumu için 2025’e kadar yol haritalarını tamamlamaları gerektiğini vurgulamaktadır. Bu yalnızca büyük sanayi kuruluşlarını değil, aynı zamanda bu firmaların tedarikçisi konumundaki küçük ve orta ölçekli işletmeleri de kapsamaktadır. Zira Avrupa’daki ana üreticiler, artık kendi karbon emisyonlarını azaltmakla kalmamakta; tüm tedarik zincirindeki firmalardan da karbon şeffaflığı talep etmektedir. Türkiye’deki sanayiciler, yalnızca üretim süreçlerini değil, tedarik ve lojistik operasyonlarını da karbon nötr hale getirecek biçimde yeniden düşünmek zorundadır.

Bununla birlikte, birçok organize sanayi bölgesi (OSB) ve sanayi odası, karbon yönetimi konusunda dijital sistemlere geçişe yönelik eğitim ve destek projeleri başlatmıştır. İstanbul, Bursa, Kocaeli ve Gaziantep gibi üretim merkezlerinde karbon ayak izi ölçümü, veri raporlaması ve dijital izlenebilirlik gibi başlıklarda yoğun farkındalık çalışmaları yürütülmektedir. Bazı OSB’ler, dijital karbon izleme altyapılarına yönelik fizibilite çalışmaları başlatmış; pilot uygulamalarla firmaların bu yeni sisteme adaptasyonuna katkı sağlamaya başlamıştır. Örneğin, Bursa OSB’de yürütülen bir projede, firmaların enerji tüketimi ile ürün bazlı karbon emisyonları eşleştirilmekte ve bu bilgiler dijital platformlar üzerinden izlenebilir hale getirilmektedir. Kimi bölgelerde ise firmalara özel karbon emisyon haritaları çıkarılarak, sanayi bölgelerinin yeşil dönüşüm kapasitesi bölgesel düzeyde analiz edilmektedir.

Üniversite-sanayi işbirlikleri bu dönüşümün yerelleştirilmesinde stratejik bir rol oynamaktadır. Türkiye’de birçok üniversite, sanayi ile birlikte karbon ayak izi ölçüm metodolojileri, sürdürülebilir üretim teknolojileri ve dijital analiz araçları konusunda uygulamalı projeler geliştirmektedir. İstanbul Teknik Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi gibi kurumlar, hem teorik hem de pratik düzeyde bu konularda ciddi bilgi birikimine sahiptir. Özellikle “karbon muhasebesi” alanında yapılan akademik çalışmalar, sanayicilerle yapılan iş birlikleri sayesinde üretim sahasına uyarlanmakta, bu da bilimsel verinin pratik çözümlere dönüşmesini sağlamaktadır.

TÜBİTAK ve KOSGEB’in son yıllarda sunduğu destek programları, dijital karbon izleme teknolojileri geliştiren girişimlerin sayısını artırmıştır. Örneğin, LCA yazılımları üreten yerli firmalar, tekstil ve gıda sektörlerinde kullanılan hammaddelerin karbon izini analiz edebilen özel platformlar geliştirmektedir. Ayrıca Horizon Europe ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD) tarafından desteklenen projeler kapsamında, Türk sanayi firmaları Avrupa’daki emsal firmalarla ortak dijital sürdürülebilirlik çözümleri geliştirmektedir. Üniversite mezunu mühendislerin, bu tür projelerde aktif rol alması ise Türkiye’nin insan kaynağı açısından da dönüşüme hazır olduğunu göstermektedir.

Ayrıca bazı teknoparklar ve teknoloji transfer ofisleri, sanayi firmalarına yönelik “yeşil dijital dönüşüm kılavuzları” hazırlamaya başlamıştır. Bu kılavuzlar, özellikle KOBİ’lerin hem finansal hem de teknik açıdan bu süreci planlayabilmesini kolaylaştırmakta; danışmanlık, yazılım ve ölçüm hizmetlerinin standartlaşmasına katkı sunmaktadır. Kılavuzlar yalnızca teorik bilgi sunmakla kalmamakta, sektörel örnekler ve adım adım uygulama rehberleri ile firmaların kendi kapasitelerine göre dönüşüm stratejileri oluşturmalarına imkân tanımaktadır. Örneğin enerji verimliliği yatırımı yapacak bir tekstil işletmesi için karbon ayak izi hesaplama yöntemi, buna uygun teknoloji seçenekleri ve maliyet-fayda analizi gibi unsurlar aynı kaynakta bir araya getirilmektedir.

Bu çalışmalar, yalnızca firmaların Avrupa Birliği düzenlemelerine uyumunu hızlandırmakla kalmaz; aynı zamanda yerli tedarik zincirlerinde sürdürülebilirlik bilincinin kurumsallaşmasını teşvik eder. Ayrıca teknoparkların çatısı altındaki girişimcilik merkezleri, bu sürece katkı sunacak yazılım çözümleri ve dijital platformlar geliştiren start-up’lara da alan açmaktadır. Böylece üniversitelerdeki araştırma çıktıları, doğrudan sahaya uygulanabilir çözümlere dönüşebilmekte; kamu-özel-akademi işbirliği daha somut sonuçlar üretmektedir.

Türkiye’de giderek gelişen bu ekosistem, yalnızca ihracat potansiyelini değil; sanayinin çevresel sorumluluğunu da yeniden tanımlayan bir zemin hazırlamaktadır. Artık sanayi, yalnızca üretim miktarıyla değil; doğaya, topluma ve gelecek kuşaklara olan etkisiyle de ölçülmektedir. Bu sayede, yeşil dönüşüm yalnızca dış pazarlara yönelik bir uyum süreci olmaktan çıkmakta; iç pazarda da etik üretim kültürünün temelini oluşturmaktadır. Bu kültür, uzun vadede hem markaların itibarını hem de ülkenin sanayi stratejilerini dönüştürecek bir anlayışın taşıyıcısı olma potansiyeli taşımaktadır.

Sonuç olarak, sanayide yeşil dönüşüm ile dijitalleşme artık ayrı ayrı değil, iç içe geçen stratejik alanlar olarak ele alınmaktadır. Türkiye’nin rekabetçi sanayi altyapısını sürdürülebilir kılabilmesi; yalnızca üretimde değil, tedarik zincirlerinde de karbon şeffaflığını ve dijital entegrasyonu sağlayabilmesine bağlıdır. Bu alanda atılacak her adım, yalnızca ihracat kapasitesine değil; aynı zamanda ülkenin çevresel sorumluluğuna ve teknolojik derinliğine de katkı sunacaktır. Üniversiteler, özel sektör ve kamu kurumlarının eşgüdüm içinde çalıştığı dijital-yeşil platformlar, Türkiye sanayisinin yeni yüzyıldaki en kritik stratejik yatırımlarından biri olacaktır.

Kaynak: Sanayi Gazetesi