Ekonomik Sınırlar Ortadan Kalkarken: Ekonomik sınırların ortadan kalkmasıyla küresel sermayeden pay almak için ülkemizin ekonomik şartlarını da çok iyi okumak gerekiyor.
Bir Çin Atasözü, “Altının değeri fiyatıyla ölçülür, öğrenmenin değeri ise ölçülemez.” der. Ticaretin sınırı bilginizin sınırı kadardır. Küreselleşme farkındalık ister.
Peki, nelerin farkında olmamız gerekiyor?
Paranın hareket kabiliyetini yönetebiliyor, hedefleriniz doğrultusunda küresel sermayeden pay almak için yatırımlarınızı bilinçli yapıyorsanız sonrasında devam etmeniz gereken sürdürebilirlik ve süreklilik en önemli ilgi alanınız olmak zorunda.
Hızla gelişen teknolojiye paralel olarak küresel sermaye hareketlerinde yaşanan gelişimi farklı fraksiyonlara büründürerek farkındalığınızı oluşturmanız gerekli.
Eğer firmanızın bir finans danışmanı yoksa yatırım için gerekli olan sermayeye ulaşma imkânınızda yok denecek seviyelere kadar düşüyor. Bir önceki yazımızda belirtmiştik; “Kendini anlatamayan hiçbir yapı, yatırımcının ve halkın desteğini de alamaz.”
Arz-talep yasası, iktisadın temel prensiplerinden biridir ve mal veya hizmetin fiyatını belirleyen önemli bir faktördür. Aynı prensip, para ve faiz ilişkisinde de geçerlidir. Eğer bir finans uzmanınız varsa yatırım için para-faiz dengesinde firmanızı olası dış etkilerden olabildiğince korur, yatırıma ve üretime devam etmenizi sağlar.
Anadolu’da “Üreten asla kaybetmez.” diye bir tabir vardır. Seni başkasına muhtaç etmeyen üretim daima kazandırır.
Yatırım Ya Da Faiz!
Yatırım önündeki en büyük engellerden bir tanesi elbette yüksek faiz oranlarıdır. Faiz oranları; tasarrufun ulusal gelirden alacağı payı belirlemekte, kaynakların etkin dağılımını sağlamakta ve tasarruf sahiplerinin gelir sağlamasını gerçekleştirmektedir.
Tasarruf? Üretimden tasarruf olmaz, tüketimden tasarruf ise lüks olan şeylerden başlar. Yemekten tasarruf edilmez, ettiğinizde sağlık sorunları baş göstermeye başlar. Üretimde böyledir, üretim azaldıkça tüm dengeler değişir.
Peki, Yüksek Faizde Ne Yapmalı?
Bir yandan üretimi artırmak için yatırım yapmak isterken, bir yandan da parayı enflasyona karşı korumak istiyoruz. İşte bu noktada faiz oranları devreye giriyor. Faiz oranları, insanların tasarruflarını kullanma şeklini belirler.
Bir ekonomi yatırım yapmadan büyüyemez. Büyüme olmadığı zaman istihdam artmaz, işsizlik azalmaz.
Ülkemizde faiz oranlarıyla ilgili kararlar alındığında, insanların beklentileri istenilen yönde değişmeyebilir. Bunun en büyük nedeni, geçmişte faiz konusunda sürekli iniş çıkışlar yaşamış ve bir türlü istikrarı sağlayamamış olmamızdır. Bu tür istikrarsız durumlar ve tutmayan hedefler, insanların gelecekle ilgili olumlu beklenti oluşturmasını zorlaştırır. İnsanlar genellikle geçmişte alınan kararlara bakarak gelecekle ilgili beklentilerini şekillendirirler.
Yüksek faiz oranları, kredi maliyetini artırarak şirketlerin yatırım yapma isteğini azaltır. Bu durum, özellikle sanayi üretimini olumsuz etkiler, çünkü şirketler yeni yatırımlar yapma konusunda daha temkinli davranır.
Yatırım için krediye ulaşamayan firmalar, genelde taklit üretim yapan firmalardır. Oysaki nitelikli üretim hem iç dinamikleri büyütür hem de küresel sermayeden payını çok daha fazlasıyla alır.
Önemli olan ürettiğiniz ürünün dünya pazarında hangi ihtiyacı karşıladığı gibi yenilikçi olarak ne gibi avantajlar sunduğu da önem arz etmektedir.
Girişimcilik, bir ekonominin canlılığı ve yenilikçiliği için çok önemlidir. Bu konuda ülkemizde muhteşem teşvikler bulunmakta. Yeter ki “İCAT” çıkartmaktan vazgeçmeyin ve üretin. Yarışabilir piyasalar oluştuğunda tüm dengeler değişecektir. Toplumun potansiyel girişimciye sunduğu mükâfat, teşvik ve getiri üretimi daha da cesaretlendirecektir. En iyisi olmayabilir ama sizi kimseye muhtaç etmeyecek ürünü üretmek daha önemlidir.
Gerçek şu ki toplumu ileri taşıyan icatların çoğu küçük firmalar tarafından yapılıyor fakat bu firmaların icatlarını toplumun geniş kesimine yaymak için yeterli kaynak bulunmuyor ya da kaynağa nasıl ulaşılacağı bilinmiyor.
Acı Gerçek!
Büyük firmalar bu küçük firmaları satın alıyor veya fikirlerini patentliyor ve daha sonra küçük firmaların icatlarını halkın arz ve kullanımına uygun şekilde geliştiriyor. “Büyük balık küçük balığı yutar” deyimi vücut bularak, “İCAT” farklı kanallarla milli ve yerli olmaktan çıkıyor.
Bu süreçte ilgili kurumlar ve kuruluşlar, küçük firmaların yenilikçi çabalarını daha çok desteklemelidir. Başarı, bilinçli yatırımlar, üretimde artış, yenilikçilik ve girişimcilikle mümkün olacaktır.