İnovasyon ve sürdürülebilirlik: Üniversite-sanayi iş birliğiyle yeşil dönüşüm

Üniversite-sanayi iş birliği, yeşil dönüşümün hızlanmasına katkı sağlamak adına kritik bir katalizör işlevi görüyor.
İnovasyon ve sürdürülebilirlik: Üniversite-sanayi iş birliğiyle yeşil dönüşüm İnovasyon ve sürdürülebilirlik: Üniversite-sanayi iş birliğiyle yeşil dönüşüm

Prof Dr. Ece Ümmü Deveci

İklim krizinin giderek yoğunlaşan etkileri ve rekabetçi pazar dinamikleri, üretim süreçlerinde çevreye duyarlı, ekonomik açıdan avantajlı ve daha az kaynak tüketen çözümleri zorunlu kılıyor. Bu dönüşümün temelinde su ve enerji verimliliğini artırmak, atık yönetimini daha rasyonel bir hâle getirmek ve fosil yakıt bağımlılığını azaltmak gibi hedefler yer alıyor. Özellikle son yıllarda, ürün veya hammadde olarak değerlendirilebilecek pek çok atık, doğru teknolojiler ve iş modelleriyle üretim zincirinde yeniden kullanılabilecek bir potansiyeldir. Ancak bu potansiyelin gerçeğe dönüşebilmesi için üniversitelerdeki bilimsel araştırmalarla sanayideki pratik uygulamaların birleşmesi büyük önem taşıyor.

Üniversite-sanayi iş birliği, yeşil dönüşümün hızlanmasına katkı sağlamak adına kritik bir katalizör işlevi görüyor. Laboratuvar ölçeğinde geliştirilen yöntemler, işletmelerin saha deneyimiyle birleştiğinde hem maliyet hem de çevresel etki açısından avantajlı projeler ortaya çıkıyor. Ar-Ge çalışmalarında, suyu kapalı devre olarak kullanan üretim modellerinin tasarlanması ya da enerjinin verimli kullanımını sağlayan yapay zekâ tabanlı otomasyon sistemlerinin geliştirilmesi, bu etkileşimin en somut örneklerini oluşturur. Endüstriyel simbiyoz ise kaynak verimliliğine odaklanan projelerin diğer temel ayağını oluşturmaktadır. Bir işletme için “atık” olarak görülen malzeme veya enerji çıktısı, başka bir işletme için hammaddeye ya da enerji girdisine (atık ısı gibi) dönüşebiliyor. Böylece doğa dostu bir yaklaşım, tekil bir firmadan çıkarak bütün bir Organize Sanayi Bölgesine veya sektör ekosistemine yayılıyor. Bu sayede atık hacmi ve doğal kaynak tüketimi azalırken, ek gelir kanalları da ortaya çıkıyor. Üniversitelerin Ar-Ge merkezlerinde geliştirilen biyoteknolojik arıtma yöntemleri veya ileri malzeme çözümleri, sanayinin üretim bantlarında başarıyla uygulandığında, ortaya hem finansal hem de çevresel açıdan güçlü bir sinerji çıkmaktadır.

Üniversite-sanayi iş birliğine önemli bir katkı da teşvik ve hibelere akademik bir yaklaşım getirilmesidir. Bu sürece kamusal teşvik ve hibe programları da önemli ölçüde destek verilmektedir. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın ‘1831 Yeşil Dönüşümde KOBİ Desteği’ kapsamında, KOBİ’lerin yeşil dönüşüm yol haritalarının belirlenmesi, karbon ayak izini düşürme stratejileri geliştirilmesi, su ve enerji verimliliğini iyileştirmeye yönelik projeler finansal ve teknik olarak desteklenmektedir. Dünya Bankası desteğiyle Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın koordinasyonunda TÜBİTAK ve KOSGEB tarafından yürütülen ‘1832 Türkiye Yeşil Sanayi’ ve ‘1833 SAYEM Projeleri’, ileri teknoloji, döngüsel ekonomi ve sorumlu üretim modellerine odaklanarak ölçeklenebilir iş fikirlerinin önünü açmaktadır. “Responsible Projesi” adı altında sürdürülebilir ve etik değerlere dayalı projeler teşvik edilirken, Yeşil Dönüşüm Destek Programı ile Türkiye’de döngüsel ekonomi yaklaşımıyla uyumlu, doğal kaynakları koruyan, iklim ve sürdürülebilirlik hedeflerine katkı sağlayan, kaynak verimli ve düşük karbonlu üretimi amaçlayan yatırımlar desteklenmektedir. Bu projeler kapsamında ayrıca, atıkların yüksek katma değerli ürünlere dönüştürüldüğü Ar-Ge faaliyetleri de fonlanabiliyor. Tüm bu yardımlar, enerji tasarrufunu sağlayan yenilikçi makinelerin geliştirilmesinden, doğayı koruyan biyoteknolojik arıtma proseslerine kadar uzanan çok geniş bir yelpazede proje üretimini kolaylaştırıyor.

Dijital dönüşüm de yeşil dönüşümü destekleyen kritik bir unsur olarak ortaya çıkıyor. IoT, büyük veri ve yapay zekâ gibi teknolojiler sayesinde, üretim süreçleri daha şeffaf ve verimli hâle gelirken, kaynak kullanımı optimize edilebiliyor. Dijital ikiz teknolojileri, fabrikalarda enerji ve su tasarrufu sağlamak için kullanılan yenilikçi uygulamaların önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bu teknolojiler, çevresel etkinin azaltılmasını ve üretim zincirlerinde çözüm odaklı kararların daha hızlı alınmasını sağlar.

Eğitim ve farkındalık oluşturmak, yeşil dönüşüm sürecinin uzun vadede başarıya ulaşması için çok büyük bir önem taşıyor. Bu kapsamda, üniversitelerde sürdürülebilirlik temelli derslerin akademik programlara entegre edilmesi öneriliyor. Ancak bu derslerin, yalnızca teorik bilgiyle sınırlı kalmayıp, sanayide gerçek projeler üzerine uygulamalı çalışmaları içermesi gerekiyor. Bu amaçla önemli başarı elde etmiş sanayi yöneticilerinin ilgili bölümlerde okuyan öğrencilerle buluşarak ortak projelerin önünü aması gelecek nesile yapılmış en büyük yatırımdır. Vestel’in bu alanda yapmış olduğu bozulmuş elektronik eşyaların teknik yüksekokul ve liselerde kurduğu laboratuvarlarda tamiratları gerçekleştirerek yeniden kullanıma kazandırılması alanda önemli projelerden biridir. Bunun yanı sıra, şirket çalışanları için yeşil uygulamalara yönelik sertifika programlarının oluşturulması, işletme içindeki dönüşüm farkındalığını artırabilir.

Uluslararası iş birlikleri ise yeşil dönüşümün küresel anlamda yaygınlaşması için çok önemlidir. Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi düzenlemeler, sadece karbon emisyonlarını azaltmayı hedeflemekle kalmaz aynı zamanda temiz teknoloji, enerji verimliliği ve sürdürülebilir tedarik zincirlerini destekler. Uluslararası kurulan iş birlikleri sayesinde Türkiye, Paris İklim Anlaşması kapsamındaki hedeflerini uluslararası fonlar ve bilgi paylaşımlarıyla daha etkin bir şekilde yürütecek altyapı sağlanabilir. Bu çerçevede, çevre dostu teknoloji transferi ve yenilikçi projelerin desteklenmesi, yerel sanayinin uluslararası rekabetçi yapısının güçlenmesine de yardımcı olur.

Yeşil dönüşüm, yalnızca çevreci kaygılara cevap vermekle kalmıyor; aynı zamanda rekabet gücünü de artırmaktadır. Atık miktarını azaltmak, su kullanımını düşürmek ve enerjiyi verimli kullanmak, maliyetleri düşüren stratejiler olarak öne çıkıyor. Ayrıca karbon düzenlemelerinin sertleştiği uluslararası piyasalarda, sürdürülebilir üretim yapan işletmelerin pazarlara erişimi daha kolay hâle gelmektedir. Üniversiteler bu süreçte hem yeni teknolojiler geliştirme hem de nitelikli insan kaynağı yetiştirme bakımından önemli roller üstleniyor. Yüksek lisans ve doktora öğrencileri sanayideki gerçek problemlere odaklanırken, şirketler de Ar-Ge laboratuvarlarında ortaya çıkan buluşları hızla uygulama sahasına taşıyabilmektedirler. Sonuç olarak, üniversite-sanayi iş birliği, yeşil dönüşümün su tasarrufundan enerji verimliliğine, atık yönetiminden sürdürülebilirlik raporlamasına kadar her alanda çok boyutlu kazanımlar sunmaktadır. Bu yaklaşım, daha temiz bir çevre ve daha güçlü bir ekonomik yapı inşa edilmesine katkıda bulunarak ülkenin küresel düzeyde rekabet gücünü artırmaktadır.