Küresel mücadelede hukukun gücü: İklim Kanunu

Arzu AYDOĞDU PEHLİVAN

İklim değişikliği ile etkin mücadelede kritik bir rol oynayan İklim Kanunu, karbon emisyonlarını azaltma, yenilenebilir enerjiye geçişi teşvik etme ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlama hedeflerini yasal zemine oturtuyor.

Günümüzün en büyük küresel sorunlarından biri olan iklim değişikliği ile mücadele, dünya genelinde yasal düzenlemelerle güçlendiriliyor. Paris Anlaşması kapsamındaki taahhütlerini yerine getirmelerini kolaylaştıran ve çevresel sürdürülebilirliği sağlamayı amaçlayan İklim Kanunu, hükümetlerin sera gazı emisyonlarını azaltma ve yeşil enerji yatırımlarını teşvik etme politikalarını yasal olarak bağlayıcı hale getiriyor. İklim Kanunu, sadece çevresel faydalar sağlamakla kalmıyor; ekonomik büyümeyi yeniden tanımlarken sosyal refahı artırma potansiyeli taşıyan güçlü bir dönüşüm aracına da dönüşüyor.

İstanbul Sanayi Odası Çevre ve Enerji Şube Müdürü Erbil Büyükbay, “Uluslararası arenada ‘iklim değişikliği ile mücadele’ bağlamında, 4 Kasım 2016 tarihinde yürürlüğe giren Paris Anlaşması’nın bir dönüm noktası olduğunu dile getirerek “Paris Anlaşması’nı bu derece önemli kılan husus, bilim insanlarınca eşit değerler üzerinden ortaya konulan hedeflere (küresel ortalama sıcaklık artışını sanayileşme öncesi döneme göre 2°C’nin altında tutmak ve mümkünse 1,5°C ile sınırlamak) ulaşmak için ülkelerin kendi belirledikleri ‘Ulusal Katkı Beyanları (NDC)’ ile azaltım eylemine katılmalarına yönelik düzenlemedir. Paris Anlaşması’na taraf olan ülkeler; beş yılda bir Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS)’ne her seferinde daha iddialı azaltım hedefleri (ve isteğe bağlı olarak iklim değişikliğine uyum hedefleri) içerecek şekilde NDC’lerini sunmakla yükümlüdür” dedi. Anlaşmayı 2016’da gelişmekte olan ülke olduğu vurgusuyla imzalayan Türkiye’nin güncellenmiş NDC’sinde referans senaryoya kıyasla, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonunu %41 azaltacağı taahhüdünde bulunduğunu vurgulayan Büyükbay, Türkiye’nin azaltım hedefinin, 2053 yılına kadar net sıfır hedefine ulaşma yönündeki uzun vadeli hedefine doğru atılmış bir adım olduğunu da sözlerine ekledi. Büyükbay, sözlerine şu şekilde devam etti: “Açıklanan son verilere göre Türkiye’nin toplam sera gazı emisyonları 2021 yılında 564,4 Mton CO2-eşdeğer olarak hesaplandı. Bu, 2020 yılına kıyasla emisyonlarda 40,4 Mton veya %7,7’lik bir artış ve 1990 yılına kıyasla %157,1’lik bir artış anlamına geliyor. Emisyonların sektörel dağılımlarına baktığımızda 2021 yılında, enerji sektörü toplam emisyonların %71,3’ü ile en büyük paya sahip oldu. Enerji sektörünü %13,3 ile endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı, %12,8 ile tarım ve %2,6 ile atık sektörleri takip etti.”

Türkiye, İklim Kanunu ile Paris Anlaşması hedeflerine ulaşmayı kolaylaştırmanın yanı sıra bireyler ve işletmeler için de net ve kararlı bir yol haritası sunmayı hedefliyor. Türkiye’nin iklim kanunu yolcuğuna değinen Erbil Büyükbay, 25 Aralık 2024’de toplanan İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu toplantısının başkanlığını yürüten Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı ve İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Fatma Varank’ın Türkiye’nin Kasım 2024’de Bakü’de gerçekleşen COP29’da iki önemli belgeyi BMİDÇS’ne açıkladığının altını çizdiğini hatırlattı. Büyükbay, “Türkiye, İki Yıllık Şeffaflık Raporunu sunan ilk ülkelerden biri oldu. İkinci belge ise Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele vizyonunu ortaya koyan Türkiye’nin 2053 Uzun Dönemli İklim Değişikliği Stratejisi belgesidir. Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon hedefini gerçekleştirmek, sera gazı emisyonlarını azaltmak, iklim değişikliğiyle mücadele etmek ve iklim değişikliğine uyuma yönelik faaliyetlere ilişkin planlama ve uygulama araçlarını düzenlemek üzere “İklim Kanunu Teklifi Taslağı” hazırlandı ve 2025’te yürürlüğe girmesi bekleniyor” dedi.

İklim Kanunu Taslağı’nın kapsayıcı olmasının önemli bir boyut olduğu dile getiren Erbil Büyükbay, “Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler, bu kanun doğrultusunda alınacak tüm tedbirlere ve düzenlemelere uymakla ve bunları uygulamakla yükümlü tutuldu. Kanun ile iklim değişikliği ile mücadelenin kurum ve kuruluşlarca hazırlanan plan, program, strateji, eylem planı ve sair politika belgelerinde dikkate alınması gerekliliği ile iklim değişikliğini tüm konuların odak noktası haline getiriyor. Taslak ayrıca eylemler için çerçeve görevi görüyor. Bazı alanlarda uygulama detaylarının yan mevzuat ile destekleneceği belirtiliyor. Kanunda belirtilen faaliyetlerin koordinasyonu sağlamak, faaliyetleri belirlemek, gelişmeleri izlemek, ilgili kurumlarla iş birliği içerisinde planlama veya uygulama araçlarını yapmak veya yaptırmak için İklim Değişikliği Başkanlığı yetkilendirildi. Sera gazı emisyonlarının azaltımı ve iklim değişikliğine uyum faaliyetlerine ilişkin ilerlemelerin, yıllık bazda İklim Değişikliği ve Uyum Koordinasyon Kurulu tarafından değerlendirilecek olması taslağın izlenebilirliğe ilişkin yönü olarak ele alınabilir. İklim Kanunu ayrıca finans, teknoloji ve kapasite geliştirme araçlarına işaret ediyor. Kanunun en önemli fonksiyonu da “Karbon Fiyatlandırma” bölümü ile ulusal emisyon ticaret sisteminin kurallarını belirliyor” ifadelerini kullandı.

İklim kanunu ile ve karbon ayak izi azaltımı arasındaki ilişkiye değinen Büyükbay, bu kanunla karbon emisyonlarını azaltmak için alınan önlemleri de şu şekilde anlattı: “Çok gündemde olan Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) üzerinden bu konuyu açıklayabiliriz. SKDM’nın birden fazla hedefi var: AB’de emisyon maliyetleri arttığında endüstrilerin başka yerlere taşınmasını önleyerek “karbon kaçağını” sınırlamak ve AB merkezli şirketleri, daha az katı iklim politikalarına sahip ülkelerde yerleşik şirketlerin haksız uluslararası rekabetinden korumak; diğer ülkeleri ve ekonomik blokları karbon fiyatlandırmalarını uygulamaya koymaya veya mevcut olanları sıkılaştırmaya teşvik etmek. SKDM ücreti, AB sera gazı emisyon ticaret sistemi (ETS) tahsislerinin haftalık ortalama açık artırma fiyatına eşdeğer olacak ve böylece AB’de enerji yoğun mallar satan yerli ve yabancı üreticiler için oyun alanı eşitlenecek.  SKDM ve sonrasında gelecek düzenlemeler karşısında daha rekabetçi bir gelecek ile karşı karşıyayız. Emisyon sertifika bedelleri; ithal eden AB’ndeki firmalar tarafından ödenecek. Doğal olarak maliyeti düşürmek isteyecekler. Bunun için de ürünlerde gömülü karbon emisyon değeri en düşük olan tekliften satın alım yapacaklar. Ülkemiz sanayisinin bir an evvel karbon emisyonlarını düşürmesi ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımızın da Ulusal Emisyon Ticaret Sistemi’ni hayata geçirmesi gerekiyor. Günün sonunda karbon emisyon değerlerinin raporlanması bir hesaplama yöntemine bakıyor. Ama 2026’da bu değerler sizin ürününüzün satın alımında önemli bir kriter olacak ve o dönemde Ulusal Emisyon Ticaret Sistemimiz olmazsa AB’ne daha fazla karbon vergisi ödemek zorunda kalacağız.”

Erbil Büyükbay, güncel veriler ışığında dünyada şu anda 36 emisyon ticaret sisteminin yürürlükte ve 22 tanesinin de kurulum aşamasında olduğunu ifade ederek “Dünya’daki tüm emisyon ticaret sistemleri küresel sera gazı emisyonlarının %18’ini kapsıyor ve bu sayı giderek artacak. Ürünler ve ticaret hacmi bakımından rakiplerimiz Rusya ve Çin olsa da şunu gözden kaçırmamak gerek. Karbon emisyonlarının düşürülmesi ile inovasyon arasında doğru ve güçlü bir ilişki var. İşte bu durumda en büyük rakiplerimiz Japonya, Kore ve Singapur olacak. Ülkemizin buna hazırlanması gerekiyor. SKDM’de öncelikli demir-çelik, alüminyum, çimento ve gübre sektörlerimizin dışındaki sektörlerin de hazırlıklı olması gerekiyor. AB SKDM Regülasyonuna net olarak yazmış. 2025’de gözden geçirme sonrası ETS kapsamında diğer sektörleri de kapsama alabilirim diye. Birleşmiş Milletlere göre SKDM’den en çok etkilenecek ülkeler arasında Rusya ve Çin’den sonra ülkemiz geliyor. SKDM ücretinin 150 avro olacağı bir senaryoda, 2032 yılına kadar yıllık 2,5 milyar avro ek maliyet sanayicilerimizin katlanmak zorunda olacağı bir maliyet olabilir. Ulusal Emisyon Ticaret Sistemimizi kurmuş olabilir ve ton başına 50 avro düzeyinde yerel karbon fiyatında bu değer 1 milyar avroya düşebilir. Dolayısıyla İklim Kanunu’nun yayımlanması ve akabinde Ulusal Emisyon Ticaret sistemimizin kurulması hem karbon ayak izinin azaltılması hem de SKDM’de yüksek bedeller ödememek adına önem taşıyor” ifadelerine yer verdi.

Kaynak: Sanayi Gazetesi