Sanayi Güvenliği: Afet Direncinden Küresel Rekabet Gücüne

Marmara Bölgesi, Türkiye’nin sanayi üretiminin yaklaşık %60’ını, ihracatının ise %50’den fazlasını tek başına karşılamaktadır (TÜİK, 2023). Bölgede meydana gelebilecek büyük bir depremin etkileri yalnızca fiziksel yıkımla sınırlı kalmayacak, Türkiye’nin toplam ihracat kapasitesi, istihdamı ve küresel tedarik zincirlerindeki güvenilirliği üzerinde de ciddi sonuçlar doğuracaktır.

Afet Riskinin Ekonomiyle Doğrudan İlişkisi

Prof. Dr. Metin Duyar

Bu bağlamda afet risklerinin yönetimi, yalnızca insani bir sorumluluk değil, aynı zamanda makroekonomik rekabet gücünü korumanın da temel şartıdır. İşte bu noktada AFAD koordinasyonunda yürütülen RESMAR – Marmara Sanayi için Afet Direnci ve İş Sürekliliği Projesi, sanayi güvenliği ile rekabetçilik arasındaki bağı güçlendirmeyi amaçlamaktadır.

Teorik çerçeve: Risk, etki ve iş sürekliliği

Risk, teknik literatürde şu basit formülle ifade edilir:

R = P \times I

Burada:

  • P: Olayın gerçekleşme olasılığı,
  • I: Olayın gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkacak etki (maddi kayıp, üretim durması, pazar kaybı).

Marmara özelinde deprem riski:

  • P (olasılık) = yüksek (Kandilli Rasathanesi ve USGS verileri Marmara’da 30 yıl içinde büyük deprem olasılığını %60–70 gösteriyor),
  • I (etki) = kritik (sanayi altyapısı, enerji, liman, ulaşım ve ihracat kapasitesi doğrudan zarar görecek).

Dolayısıyla Marmara’daki risk katsayısı “yüksek risk” kategorisindedir.

Bu nedenle sanayi tesislerinde yapılacak İş Etki Analizi (Business Impact Analysis, BIA) büyük önem taşır. BIA, hangi süreçlerin kritik olduğunu, bu süreçlerin durmasının hangi maliyetlere yol açacağını belirler. Literatürde (Herbane, 2019; ISO 22301) BIA, iş sürekliliği planlamasının en temel girdisi olarak kabul edilir.

Sanayi güvenliği = Rekabet gücü

Günümüzde yatırımcıların ve küresel alıcıların değerlendirme kriterleri yalnızca maliyet ve kalite değildir. OECD (2021) raporuna göre, çok uluslu firmalar artık tedarikçilerini seçerken şu kriterleri öne çıkarmaktadır:

  1. Sürdürülebilirlik (ESG uyumu),
  2. İş sürekliliği ve afet direnci,
  3. Dijitalleşme kapasitesi.

Dolayısıyla bir OSB’nin afetlere karşı dirençli olması, yatırımcılar açısından “güvenli üretim üssü” anlamına gelmektedir. ISO 22301 İş Sürekliliği Yönetim Standardı, birçok küresel yatırımcının artık zorunlu tuttuğu bir kriterdir.

RESMAR, Marmara OSB’lerinde iş sürekliliği kültürünü yerleştirerek hem bölgesel güvenliği hem de uluslararası yatırımcı çekiciliğini artırmaktadır.

Marmara’nın Türkiye ekonomisindeki ağırlığı

Marmara Bölgesi, Türkiye’nin sanayi ve dış ticaretinde kuşkusuz en stratejik merkezdir. TÜİK’in 2023 verilerine göre Türkiye’deki sanayi üretiminin %60’tan fazlası ve ihracatın %50’den fazlası bu bölgede gerçekleşmektedir. Bu rakamlar, Marmara’nın yalnızca ulusal ekonomi için değil, aynı zamanda küresel tedarik zincirleri açısından da kritik bir üretim ve lojistik merkezi olduğunu göstermektedir.

Marmara, özellikle otomotiv, kimya, tekstil ve makine sanayileri ile öne çıkmaktadır. Bursa, Kocaeli, Sakarya ve İstanbul’daki otomotiv kümelenmeleri, Türkiye’nin ihracatında ilk sırada yer alan otomotiv sektörünün kalbini oluşturur. Aynı şekilde İstanbul ve Kocaeli çevresinde yoğunlaşan kimya ve petrokimya sanayi, ülkenin katma değerli ürün üretiminde başı çeker. Tekstil ve hazır giyim sektöründe ise İstanbul’un yanı sıra Tekirdağ ve Edirne gibi Trakya illeri önemli pay sahibidir.

Marmara Bölgesi, Türkiye’nin toplam ihracatının yarısından fazlasını tek başına gerçekleştirerek dış ticaretin ana omurgasını oluşturur. Gümrük kapılarının, limanların ve lojistik altyapının büyük ölçüde bölgede yer alması, Marmara’yı uluslararası ticaretin en güçlü çıkış noktası haline getirmiştir. Özellikle İstanbul, Kocaeli, Bursa ve Tekirdağ, Türkiye’nin ihracat sıralamasında ilk beşte sürekli yer alan illerdir.

Marmara’da üretim ve ihracatın kesintiye uğraması, Türkiye ekonomisinin neredeyse yarısını doğrudan etkileyecek düzeydedir. Örneğin bölgede yaşanacak doğal afetler, altyapı sorunları veya küresel tedarik zincirlerindeki aksaklıklar, yalnızca Türkiye’nin değil, Marmara’dan ürün ithal eden ülkelerin de ekonomilerini sarsabilir. Bu nedenle Marmara, ekonomik kırılganlığın en yüksek olduğu bölge olarak da değerlendirilebilir.

Tablodan görüleceği üzere Ege Bölgesi, özellikle gıda, tekstil ve seramik sektörlerinde güçlüdür ve Türkiye ihracatında %18 paya sahiptir. İç Anadolu savunma ve tarım makineleri üretiminde öne çıkarak %12’lik ihracat payı sağlar. Ancak hiçbir bölge, Marmara kadar yoğun ve çeşitlenmiş bir üretim yapısına sahip değildir. Marmara’daki sanayi kümelenmeleri, diğer bölgelerin üretimini destekleyen ve ülke genelindeki ekonomik bütünlüğü sağlayan kritik merkezlerdir.

Sonuç olarak Marmara, Türkiye’nin ekonomik motor bölgesi olarak tanımlanabilir. Buradaki üretim ve ticaret kapasitesi, yalnızca ekonomik büyümenin değil, aynı zamanda uluslararası rekabet gücünün de temel dayanağıdır. Bu nedenle bölgedeki altyapının güçlendirilmesi, sanayi ve lojistik yatırımlarının çeşitlendirilmesi ve risk yönetim mekanizmalarının geliştirilmesi, ulusal ekonomik güvenlik açısından zorunlu bir stratejik önceliktir.

Aşağıdaki tablo Marmara Bölgesi’nin sanayi ve ihracattaki payını özetlemektedir (TÜİK, 2023 verileri):

BölgeSanayi Üretimindeki Pay (%)İhracattaki Pay (%)Başlıca Sektörler
Marmara60+50+Otomotiv, kimya, tekstil, makine
Ege1518Gıda, tekstil, seramik
İç Anadolu1012Savunma, tarım makineleri
Diğer Bölgeler1520Çeşitli

Görüldüğü gibi Marmara’daki üretim ve ihracatın kesintiye uğraması, Türkiye ekonomisinin yarısına yakınını doğrudan etkileyecektir.

Uluslararası vaka örnekleri

  • 2011 Japonya Depremi ve Tsunamisi: Toyota, Honda ve Nissan gibi otomotiv devleri 6 aya yakın üretim kaybı yaşadı. Sadece Toyota’nın kaybı 1,5 milyar $ oldu (World Bank, 2012).
  • ABD – Katrina Kasırgası (2005): New Orleans’taki petrokimya tesislerinin durması, küresel petrol fiyatlarında kısa süreli dalgalanmalara yol açtı.
  • Türkiye – 1999 Marmara Depremi: İzmit Körfezi’ndeki petrokimya tesislerinin zarar görmesi hem iç piyasada hem ihracatta ciddi kayıplar yarattı.

Bu örnekler, afet direncinin doğrudan rekabetçilikle ilişkili olduğunu göstermektedir.

RESMAR’ın Katkısı

RESMAR Projesi, Marmara OSB’lerinde şu adımları sistematik olarak uygulamaktadır:

  • Risk değerlendirmesi: OSB bazlı tehlike senaryoları, kırılganlık analizleri.
  • İş Etki Analizi (BIA): Kritik süreçlerin haritalanması.
  • İş Kurtarma Stratejileri: Kriz anında alternatif üretim ve lojistik çözümleri.
  • İş Sürekliliği Planları: OSB ölçeğinde uluslararası standartlara uygun dokümanlar.
  • Eğitim ve Kapasite Geliştirme: Yöneticiler, teknik personel ve KOBİ’ler için özel modüller.
  • Tatbikatlar: Senaryoya dayalı pratik uygulamalar.

Böylece RESMAR, yalnızca afetlere hazırlık değil, aynı zamanda sanayi güvenliği politikası inşa etmektedir.

Sanayi güvenliği ve uluslararası rekabet ilişkisi

Sanayi güvenliğini artırmak = rekabet avantajı demektir.

  • Yatırımcı güveni: Afetlere hazırlıklı OSB, yatırımcı açısından düşük riskli görülür.
  • İhracat pazarı avantajı: Tedarik zincirinde sürekliliği garanti eden firmalar, uluslararası alıcılara daha cazip gelir.
  • Sürdürülebilirlik raporlaması (ESG): Afet direnci, artık sürdürülebilirlik kriterleri arasında yer almaktadır (UNDRR, 2021).

Kısacası afet direncini sağlamak, sanayiciler için maliyet değil, yatırım geri dönüşü yüksek bir stratejik avantajdır.

Sonuç: Afet direnci bir rekabet politikasıdır

RESMAR Projesi’nin gösterdiği en temel gerçek şudur: Sanayi güvenliği, artık yalnızca acil durum planlaması değil; doğrudan uluslararası rekabet gücü ile ilişkili stratejik bir meseledir.

Bugün küresel değer zincirlerinde yer almak isteyen bir firmanın ya da OSB’nin sahip olması gereken nitelikler sadece maliyet avantajı ve kalite değildir. Uluslararası yatırımcılar ve alıcılar, artık üreticilerden şu güvenceleri talep etmektedir:

  • Kesintisiz üretim garantisi (Business Continuity)
  • Afetlere karşı direnç (Resilience)
  • Sürdürülebilirlik raporlaması ve ESG kriterlerine uyum

Bu nedenle, afetlere hazırlık yatırımları aslında doğrudan ihracat ve yatırım çekme kapasitesine yapılan yatırımlardır.

1. Yatırımcı güveni ve finansman erişimi

Küresel yatırımcılar açısından “afetlere dirençli” bir OSB, düşük riskli bir yatırım ortamı anlamına gelir. Örneğin, Dünya Bankası (2022) verilerine göre, afet sonrası üretim kaybı yaşayan bölgelerde doğrudan yabancı yatırımların (FDI) hacmi %30’a kadar azalabilmektedir. Dolayısıyla RESMAR kapsamında geliştirilen iş sürekliliği planları, yalnızca OSB’nin değil, Türkiye’nin yatırımcı nezdindeki kredi notunu da olumlu etkileyebilecek bir araçtır.

2. İhracat kapasitesi ve pazar güveni

İhracat pazarlarında firmalar yalnızca fiyat değil, teslim sürekliliği ve lojistik güvenilirlik beklentisi içindedir. Bir afet sonrası üretimini hızla toparlayabilen Marmara OSB’leri, Avrupalı alıcılar için Çin veya Hindistan’daki alternatiflere kıyasla daha cazip hale gelebilir. Burada RESMAR’ın sunduğu metodolojiler, Türkiye’nin rekabet avantajını güçlendiren bir standart olarak devreye girmektedir.

3. KOBİ’ler için hayatta kalma meselesi

Sanayi devleri afetlere karşı görece daha güçlü kurumsal kapasitelere sahiptir; ancak OSB’lerin büyük kısmını oluşturan KOBİ’ler için tek bir üretim hattının durması bile iflas riski demektir. RESMAR, KOBİ’lere iş sürekliliği kültürü kazandırarak bu kırılganlığı azaltmaktadır. Böylece Marmara’daki sanayi yalnızca “büyükler” için değil, “küçük oyuncular” için de güvence altına alınmaktadır.

4. Ulusal politika ve sürdürülebilirlik boyutu

RESMAR modeli, yalnızca Marmara’ya özgü kalmamalıdır. Türkiye’nin farklı bölgelerindeki OSB’ler de benzer afet riskleriyle karşı karşıyadır. Bu nedenle proje, ulusal ölçekte “afet direncine dayalı sanayi politikası” için bir pilot modeldir. Ayrıca, Avrupa Yeşil Mutabakatı ve küresel ESG standartları çerçevesinde, afet direncinin sürdürülebilirlik raporlamasının bir parçası haline gelmesi kaçınılmazdır.

5. Stratejik çerçeve: Afet yatırımı = Rekabet yatırımı

Kısacası, afetlere hazırlık:

  • Maliyet değil, fırsattır.
  • Savunma değil, rekabet stratejisidir.
  • Risk azaltımı değil, yatırımcı çekme aracıdır.

RESMAR Projesi, bu dönüşümün ilk adımıdır. Marmara’dan başlayarak tüm Türkiye’ye yaygınlaştırılabilecek bu yaklaşım, Türkiye’nin küresel sanayi liginde daha sağlam bir yer edinmesini sağlayacaktır.

Kaynak: Sanayi Gazetesi