Prof. Dr. Metin Duyar
Barış ortamı olsaydı, Türkiye sadece üretim yapan değil, bölgesel üretim ağlarını yöneten, yeni lojistik hatların merkezinde yer alan bir sanayi üssüne dönüşebilirdi. Sanayi, yalnızca makine gücüyle değil, istikrarla da büyür. Barış ise istikrarın en temel bileşenidir.
Lojistik ve ulaşım koridorları
Türkiye’nin jeostratejik konumu, sanayi ve ticaret için doğal bir avantaj yaratmaktadır. Ancak uzun süredir süregelen savaşlar ve bölgesel krizler bu avantajın kullanılmasını engellemiştir. Özellikle Suriye ve Irak’taki çatışmalar, Türkiye’nin Basra Körfezi’ne doğrudan kara yolu bağlantılarını devre dışı bırakmıştır.
Barış ortamında;
- Mersin–Bağdat, Kerkük–Ceyhan ve Hatay–Ürdün koridorları yeniden işlerlik kazanabilir,
- Türkiye sanayi ürünlerini Orta Doğu’ya çok daha düşük maliyetle ulaştırabilir,
- Taşımacılık sigorta maliyetleri düşer, teslim süreleri kısalır, ihracat gelirleri artardı.
Bu senaryo gerçekleşseydi Türkiye, yalnızca transit ülke değil, bölgesel lojistik ve üretim merkezi olurdu.
Enerji maliyeti ve sanayi üretimi
Enerji, sanayi üretiminin en kritik girdisidir. Türkiye’nin enerji bakımından dışa bağımlılığı, çevresindeki savaşlar nedeniyle daha da maliyetli hâle gelmiştir. Doğalgaz hatlarındaki kesintiler, petrol taşımacılığındaki riskler ve arz belirsizliği sanayicinin üretim maliyetini artırmaktadır.
Barış ortamında:
- İran ve Irak’tan gelen enerji hatları güvenle çalışabilir,
- Doğalgaz ve petrol fiyatları daha istikrarlı olur,
- Enerji maliyetlerinde %10–15 düzeyinde düşüş sağlanabilir,
- Bu da üretim maliyetlerinde belirgin avantaj yaratırdı.
Enerji arz güvenliği sağlandığında sanayi daha planlı çalışır, ihracatın maliyet yapısı daha rekabetçi hâle gelir.
Hammadde ve ara mal tedariki
Türkiye’nin komşuları olan Suriye, Irak ve İran; kimya, metal ve petrokimya gibi alanlarda önemli kaynaklara sahiptir. Ancak savaşlar bu kaynakların Türkiye sanayisine entegre edilmesini engellemiştir. Barış ortamında bu ülkelerle kurulacak ortak üretim tesisleri, hammadde tedarikini ucuzlatır ve dışa bağımlılığı azaltırdı.
Ayrıca;
- Sınır bölgelerinde kurulacak entegre sanayi kümeleri,
- Ortak üretim bölgeleri (örneğin Gaziantep–Musul, Van–Tebriz hatları),
- Ara mal ithalatında maliyet düşüşü sağlayacak yeni tedarik zincirleri,
Türkiye sanayisine sürdürülebilir rekabet avantajı kazandırırdı.
İhracat pazarları ve bölgesel ticaret
Türkiye’nin ihracatı, çevre ülkelerdeki istikrarsızlıklardan doğrudan etkilenmiştir. 2024 itibarıyla sınır komşularına yapılan ihracat yaklaşık 34 milyar dolar seviyesindedir. Barış ortamında bu rakamın 50 milyar doların üzerine çıkması mümkündür.
Bölgesel barış koşullarında:
- Gümrük geçişleri hızlanır,
- Serbest ticaret anlaşmaları genişler,
- Orta Doğu ve Kafkasya pazarlarına erişim kolaylaşır,
- Türkiye’nin dış ticaret açığı azalır.
İstikrarlı bir Orta Doğu, Türkiye sanayisi için yalnızca yeni bir pazar değil, aynı zamanda ortak üretim ve teknoloji paylaşımı alanı oluştururdu.
Yatırım ortamı ve teknoloji transferi
Bölgesel çatışmalar, yabancı yatırımcı açısından en büyük risk unsurudur. Savaş ortamında sermaye güvenli bölgelere kayar, uzun vadeli yatırımlar ertelenir. Barışın hâkim olduğu bir bölgede Türkiye, sanayi yatırımları açısından cazibe merkezi hâline gelebilir.
Bu senaryoda;
- Doğrudan yabancı yatırım (FDI) girişleri artar,
- Teknoloji transferi hızlanır,
- Sanayi yatırımları Marmara dışındaki illere yayılır,
- Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgeleri yeni üretim merkezleri hâline gelir.
Bu yalnızca ekonomik değil, sosyal denge açısından da önemli bir kazanım olurdu. Çünkü barış, üretimin coğrafyasını da genişletir.
Barışın ekonomik getirisi
Barış ortamı, ekonominin en güçlü teşvik aracıdır. Çatışmaların sona erdiği, ticaret yollarının açıldığı bir çevrede Türkiye sanayisi yalnızca üretim hacmini değil, verimlilik kapasitesini de artırırdı. Bugün Türkiye’nin ihracatında %1’lik artış yaklaşık 2 milyar dolarlık ek gelir anlamına gelmektedir. Barış koşullarında bu artış kalıcı hâle gelebilirdi.
Barışın sağlandığı bir senaryoda Türkiye sanayisi:
- İhracatta %25 artış,
- Enerji maliyetlerinde %15 düşüş,
- Yabancı yatırımda %20 artış,
- İstihdamda 500 bin kişilik ek kapasite,
- GSYH’de yaklaşık %2,5 ek büyüme sağlayabilir.
Bu kazanımlar yalnızca rakamsal değil, yapısaldır. Uzun vadede barış, üretim zincirlerinin derinleşmesini, KOBİ’lerin küresel değer zincirlerine katılımını ve ihracatın teknoloji yoğunluğunun artmasını sağlar.
Ayrıca barış, kamu maliyesi üzerinde de olumlu etki yaratır. Savunma ve güvenlik harcamalarındaki azalma, sanayi AR-GE’sine ve altyapı yatırımlarına aktarılabilir. Yıllık yaklaşık 20 milyar dolarlık bir kaynak, sanayide dijital dönüşüm ve yeşil üretim yatırımlarına yönlendirilebilir. Böylece Türkiye hem ekonomik hem çevresel sürdürülebilirliği desteklerdi.
Barış ortamı aynı zamanda sermaye piyasalarına olan güveni artırır, faiz oranlarını düşürür ve finansman maliyetlerini azaltır. Düşük risk primi, sanayi yatırımlarının finansmanını kolaylaştırır. Bu da üretim planlamasında uzun vadeli bakış açısını güçlendirir.
Kısacası barış, sadece bir güvenlik hedefi değil, büyümenin görünmeyen motorudur. Sanayi, yatırım ve ihracat politikalarının sürdürülebilirliği, bölgesel barış ve istikrara doğrudan bağlıdır.
Barış, sanayinin görünmeyen sermayesidir
Sanayinin büyümesi yalnızca teknoloji, sermaye ve üretim kapasitesiyle değil, istikrar ve güven ortamıyla mümkündür. Barış, petrol kadar stratejik, enerji kadar hayati bir üretim girdisidir. Çatışmalar sınırların ötesinde yaşanıyor gibi görünse de, taşımacılık sigortasından enerji fiyatlarına, ihracat sigortalarından yatırım risk primlerine kadar her alanda Türkiye’nin üretim maliyetlerini artırmaktadır. Savaşın gölgesinde üretim yapmak, sanayiciyi sürekli risk altında çalışmaya zorlamakta, bu da uzun vadeli planlama kültürünü zayıflatmaktadır.
Bugün Türkiye, bütün bu zorluklara rağmen sanayisini ayakta tutmayı başaran bir ülkedir. Bu direnç, güçlü bir üretim kültürünün ve girişimci ruhun ürünüdür. Ancak bu dayanıklılık, sürekli kriz koşullarında yaşamayı normalleştirmemelidir. Geleceğe dair hedef, “krizde ayakta kalmak” değil, barışta büyümek ve kalıcı üretim istikrarı oluşturmak olmalıdır. Çünkü barış ortamı, sanayinin en verimli yatırım iklimini yaratır; üretici riskini azaltır, yatırımcının güvenini pekiştirir, finansman maliyetlerini düşürür.
Bölgesel istikrarın sağlanmasıyla birlikte Türkiye sanayisi yeni bir ölçeğe geçebilir. Barış, yalnızca sınır güvenliği değil, ekonomik sürdürülebilirliğin de teminatıdır. Barış ortamında;
- Türk sanayisinin ihracat kanalları genişler,
- Enerji fiyatları düşer,
- Yabancı yatırımcı güveni artar,
- Üretim coğrafyası çeşitlenir,
- Bölgesel kalkınma farkları azalır.
Böyle bir ortamda Gaziantep, Mardin, Şanlıurfa ve Van gibi iller yalnızca sınır kentleri değil, bölgesel üretim üsleri hâline gelir. Sanayi yatırımları Marmara’dan Anadolu’ya yayılır, üretim ülke geneline dengeli biçimde dağılır. Bu aynı zamanda iç göçün yavaşlaması, istihdamın yerinde artması ve refahın tabana yayılması anlamına gelir. Barışın ekonomik getirisi bu noktada yalnızca bir makroekonomik istatistik değil, toplumsal refahın yeniden dağılımıdır.
Barışın kalıcı hâle gelmesi, kamu maliyesi açısından da ciddi kazanımlar doğurur. Savunma ve güvenlik harcamalarından tasarruf edilen kaynak, sanayi AR-GE’sine, dijital dönüşüme ve yeşil üretim yatırımlarına aktarılabilir. Yalnızca yüzde 10’luk bir bütçe kaydırması bile, Türkiye’nin sanayi modernizasyonunu hızlandırır. Böylece ülke, kriz ekonomisinden sürdürülebilir kalkınma ekonomisine geçiş yapar.
Türkiye’nin sanayi vizyonu, yalnızca fabrikaların büyümesiyle değil, çevresinin istikrara kavuşmasıyla tamamlanabilir. Çünkü sanayi, tedarik zincirleri kadar diplomatik zincirlerle de bağlıdır. Her yeni barış adımı, bir üretim hattı kadar değerlidir. Her açılan sınır kapısı, bir yeni fabrika demektir. Bu nedenle dış politika artık sanayi politikasının bir uzantısıdır; ekonomik bağımsızlık üretim gücünden, üretim gücü ise barışın sürdürülebilirliğinden beslenir.
Barış, Türkiye için yalnızca bir güvenlik meselesi değil, kalkınmanın anahtarıdır. Barışın sağlandığı bir çevrede, Türkiye’nin üretim gücü artacak, ihracatı derinleşecek, teknolojik dönüşüm hızlanacaktır. Kısacası barış, Türkiye sanayisinin görünmeyen ama en değerli sermayesidir ve o sermaye, açıldığı gün yalnızca sınırları değil, geleceğin refahını da genişletecektir.
Kaynak: Sanayi Gazetesi