Sevgi PİLGİ
Türkiye, Falkenmark Su Stresi İndeksi’ne göre halihazırda su stresi yaşayan ülkeler arasında yer alırken artan nüfus, iklim değişikliği ve kontrolsüz su kullanımı nedeniyle önümüzdeki yıllarda su kıtlığı riskiyle karşı karşıya bulunuyor. SDÜSEM Sürdürülebilirlik Uzmanı Ulusal Yeterliliği Alanında Karar Verici ve Çevre Yüksek Mühendisi Can Avşar, Türkiye’nin su potansiyelini, havza bazlı sorunlarını ve çözüm yollarını değerlendirerek, özellikle planlı sanayileşme ve geri kazanılmış su uygulamalarının su krizinin aşılmasında kritik rol oynadığını vurguladı.
Türkiye, yılda kişi başına düşen 1519m³’lük su miktarı ile Falkenmark İndeksine göre su stresi yaşayan bir ülke konumunda. Artan nüfusla birlikte kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarının 2030 yılında 1200m³’e, 2040 yılında 1116m³’e, 2050 yılında ise 1069m³’e kadar düşmesi bekleniyor. Planlanan nüfus artışına ülkemize gelen dış göçleri de hesaba katarsak 1069m³’ün daha da altına inerek (<1000m³) Falkenmark İndeksine göre su kıtlığı çeken bir ülke durumuna geleceğimizi gösteriyor.
ÇEVRESEL KİRLİLİK İLE MÜCADELE
Ülkemizde 25 adet büyük ölçekli hidrolojik su havzası ve 30 adet tarım havzası bulunduğunu söyleyen Can Avşar, “Büyük Menderes ve Ergene havzaları çevresel kirlilik ile mücadele ederken, yarı kurak Konya Kapalı Havzası tarımda aşırı su kullanımı ile mücadele ediyor. Ülkemizde de diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi mevcut su miktarı ile nüfusun dağılımı arasında anormallik mevcut. Toplam nüfusun %28’i Marmara Bölgesi’nde yaşarken, buradaki havzalar toplam su akışının sadece %4’lük kısmını toplamakta. Bu sebeple havzalar arası su transferleri kaçınılmazdır. Örneğin, İstanbul’un suyunun %67’si Melen ve Yeşilçay kaynaklarından sağlanmaktadır. Bu kaynaklar Düzce ilinde yer almakta ve Batı Karadeniz havzasında yer almaktadır. Diğer taraftan Meriç, Ergene, Gediz, Büyük Menderes, Burdur Gölü, Akarçay, Konya ve Asi Nehri havzalarında yüzey ve yeraltı suyu kullanımı sebebiyle su kaynaklarının kendini yenileyebilme kapasitesini çoktan aşmış durumda” ifadelerine yer verdi.

FIRAT-DİCLE HAVZASI TÜRKİYE’NİN SU YÜKÜNÜ TAŞIYOR
Ülkemizde yer alan en yüksek yüzey suyu potansiyeline sahip en büyük havza olan Fırat-Dicle Havzası’nın aynı zamanda alansal olarak 765.831 km² ile dünyadaki en büyük 29. Havzası olduğunu hatırlatan Avşar, “Fırat-Dicle havzasında meydana gelen yıllık ortalama doğal akım değeri, DSİ 2021 yılı verilerine göre, Türkiye’de meydana gelen ortalama akımın %30,4’ünü oluşturmaktadır. Türkiye’nin en geniş akarsu havzası Fırat-Dicle Havzası olup, ülke yüzölçümünün %7’sini oluşturmaktadır. Yıllık ortalama doğal akım değeri Fırat Havzası için 31.133hm3, Dicle Havzası için ise 25.183hm3’tür. Fırat-Dicle Havzasında anlık akışa geçen su miktarı, bölgenin kurak bir bölge olması nedeniyle düşüktür. En düşük yüzey suyu potansiyeline sahip havza ise Burdur Havzası’dır. Türkiye’de meydana gelen ortalama akımın %0,1’lik bir kısmını oluşturmaktadır. Ortalama yıllık verimin en yüksek olduğu havza, yıllık yağış miktarının fazla olması sebebiyle Doğu Karadeniz havzasıdır. Sularını çevre denizlere gönderemeyen Van Gölü Kapalı Havzası, Türkiye’nin ikinci büyük içe akışlı havzasıdır. Alansal genişlik bakımından Türkiye’nin en büyük gölü Van Gölü’dür. Marmara Havzası’nda bulunan akarsulara bakıldığında, havzanın akarsu potansiyeli bakımından zengin olmadığı görülmektedir. Havza’da şehirleşmenin ve nüfusun yüksek, yükseltinin düşük olması sebebiyle enerji üretimindeki payı düşük” şeklinde konuştu.

Havzaları tek tek değerlendiren Can Avşar, “Marmara, Küçük Menderes, Burdur ve Akarçay havzaları kesin su kıtlığı çeken; Susurluk, Kuzey Ege, Gediz, Sakarya, Asi havzaları su kıtlığı çeken; Meriç-Ergene, Büyük Menderes, Yeşilırmak, Kızılırmak, Konya Kapalı, Seyhan ve Van Gölü havzaları su stresi yaşayan ve Antalya, Batı Akdeniz, Doğu Akdeniz, Batı Karadeniz, Doğu Karadeniz, Ceyhan, Fırat-Dicle, Çoruh ve Aras havzaları stressiz/su stresi yaşamayan havzalar olarak değerlendiriliyor” dedi.
ETKİLİ YÖNETİM STRATEJİLERİ GEREKİYOR
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yayımlanan 2024 yılı belediye su verilerini değerlendiren Avşar, şu ifadelere yer verdi: “2022 yılı çekilen toplam su 6,68milyar m³ iken 2024 yılında 7,47milyar m³’e yükseldi. Bu da yaklaşık %12 artışın olduğunu gösteriyor. Kişi başı tüketimlere bakacak olursak 2022 yılında sayaçtan kişi başı su tüketimi 229lt/gün iken 2024 yılında bu oran 254,8lt/gün seviyesine çıkmış durumda. Belediyeler su kaynaklarından çekilen suyun kaynaklara bakacak olursak, %39,8’i baraj, %29,8’i kuyu, %16,8’i kaynak, %9,6’sı akarsu, %3,9’u ise göl ve deniz kaynaklarından su çekimi olmaktadır. TÜİK 2024 verilerine göre, kullanımları bakımından su kaynaklarından çekilen su miktarına bakacak olursak toplam 68,52 milyar m³’ ün 48,70 milyar m³ yani %71,1’ i sulamada kullanılmaktadır. Diğer taraftan termik santraller, imalat sanayi ve organize sanayi bölgeleri toplam 11,78 milyar m³ yani %27,1’ ini kullanmaktadır. Tarımda aşırı su kullanımı daha doğru bir tabirle kontrolsüz su tüketimi başta yeraltı suları ve ek olarak yüzeysel suları seviyelerindeki düşüşü hızlandırıyor. Yeraltı suyunun korunması ve sürdürülebilir kullanımı için etkili yönetim stratejilerinin geliştirilmesi gerekliliğini ortaya koyuyor. Sanayide ise nispeten çok daha az ve kontrollü su tüketimlerinin varlığından söz edebiliriz. Türkiye’deki 25 adet su havzasında yer alan barajların 2024 yılı yıllık ortalama doluluk oranı %25,16 olarak verilmiştir. Maksimum doluluk ortamı %58,7 iken minimum doluluk %2,0 seviyesinde gerçekleşmiştir. Hem doğal ve hem de antropolojik baskı ve buna bağlı olarak iklim değişikliğinin sonucu olduğundan söz edebiliriz.”

PLANLI SANAYİLEŞMENİN İYİ ÖRNEKLERİNDEN
Organize Sanayi Bölgelerinin yer altı ve kuyu suyu kullanımlarının en az olduğu, şehir şebeke hatlarından beslenen ve uzaktan izleme yazılımları ile su verilerini anlık olarak izleyen ve bu verileri anlamlandıran planlı sanayileşmenin iyi örneklerinin başını çektiğini söyleyen Avşar, “Organize sanayi bölgelerinde faaliyet gösteren sanayicilerin farkındalıkları OSB yönetimi çevre birimlerinin kontrolü ve desteği ile nispetten daha yüksek olduğunu söyleyebilirim. Ülkemizde yağmur suyu hasadı, atıksu ve gri su geri kazanımı ve deniz suyu artırılmasına imkân ve yeterli teknolojik altyapıya sahiptir. Elektrik maliyetleri ve en az bir o kadar önemli olan elektriğin geldiği kaynağın çevresel etkisinin en az olacağı hibrit üretim teknikleri kullanılarak kullanılmış su geri kazanımı veyahut deniz suyundan içme ve/veya kullanma suyu elde edilmesi pratik olarak mümkündür. Enerji maliyetini ve çevresel etkilerini azaltıp karşılayabildiğimiz ölçüde su problemini aşacağımıza inanıyorum” cümlelerine yer verdi.
Kaynak: Haber Merkezi