Ticaret Savaşları: Fırsat mı Tehdit mi?

ABD Başkanı Donald Trump 2 Nisan’da birçok ülkeye kapsamlı bir dizi tarife açıkladı.

Dr. Levent SÜMER

Levent.sumer@smrstrategy.com

Türkiye’nin asgari olarak belirlenen %10 ithalat vergisine tabi olduğu bu yeni tarife listesinde Çin’e %34, AB’ye %20, Vietnam’a %46 ve Japonya’ya %24 vergi getirildi. Bu ülkelerin ABD’ye uyguladıkları vergi oranlarının sırasıyla, %67, %39, %90 ve %46 olduğu ve ABD’nin Çin’e karşı 295 milyar USD, AB’ye karşı 236 milyar USD, Meksika’ya karşı 172 milyar USD, Vietnam’a karşı 123 milyar USD ve Japonya’ya karşı 68 milyar USD dış ticaret açığı verdiği dikkate alınırsa bu tarifelerin uygulamaya konma sebebini anlamak gayet mümkün.

Otomobil ithalatına da %25 vergi getirilen tarifelere ilk tepki sermaye piyasalarından geldi.

Dr. Levent SÜMER

Açıklamanın ardından küresel finans piyasalarında keskin düşüşler yaşanırken S&P 500 %3’ten fazla değer kaybederken Nasdaq’taki düşüş %4’ü geçti. Apple ve Amazon gibi büyük teknoloji hisselerinde düşüşler görüldü.

Trump’ın yeni tarifeleri, 1929’daki Büyük Buhran sonrasında dönemin ABD Başkanı Herbert Hoover tarafından yürürlüğe sokulan 1930 Smoot-Hawley Gümrük Vergisi Yasası ile karşılaştırılmakta. Her iki politika da yerli sanayileri korumayı amaçlamış olsa da ekonomik ve jeopolitik bağlamları oldukça farklı.  Smoot-Hawley Tarife Yasası sonrasında Kanada, Fransa, İngiltere ve diğer ülkeler ABD ürünlerine karşı misilleme tarifeleri getirmiş ve bu durum küresel ticaretin keskin bir şekilde düşmesine yol açmıştır.  Benzer şekilde, Trump Çin ve AB’ye tarifeler uyguladı, bu ülkeler de karşılık vererek ticaret savaşları başka bir boyuta taşındı.  Ancak 1930’daki tarifeler, küresel ticareti daraltarak Büyük Buhran’ı daha da kötüleştirmekle eleştirilirken Trump’ın son tarifelerinin ise tedarik zincirlerini bozarak ve fiyatları ve ekonomik belirsizliği artırarak küresel büyümeyi yavaşlatabileceğini hatta global ekonomiyi resesyon tehlikesi içerisine sokabileceğini söyleyebiliriz.

1930’da küresel ticaret bugünkü kadar iç içe geçmiş değildi ve ülkeler daha kendi kendine yeter  bir durumdaydı. Ancak 21. yüzyılda, ekonomiler birbirine çok daha bağımlı hale gelmiş durumda ve bu da tarifelerin etkilerini daha karmaşık hale getiriyor ve olası olumsuz sonuçların bir domino etkisi ile birbirini tetikleyen krizler doğurma riskini taşıyor. Halihazırda devam eden politik riskler ve savaşlar da dikkate alınırsa yürürlüğe konan tarifelerin misillemelerle birlikte potansiyel sonuçları oldukça ağır olabilir.

Getirilen tarifeler ABD ekonomisinin stagflasyona girme ihtimalini doğururken küresel resesyon korkularını arttırmış durumda. ABD’de enflasyonun tekrar %5 seviyelerine yükselmesi FED’in faiz indirim karar süreçlerini de etkileyecek gibi duruyor. Reuters’in haberine göre Japonya Başbakanı Shigeru Ishiba, tarifelerin bir “ulusal kriz” yarattığını söylerken önceki Cuma günü Japonya’daki banka hisselerinin çökmesi Tokyo borsasının son yıllardaki en kötü performansına sebebiyet vermiştir.

Öre yandan yatırım bankası JP Morgan, küresel ekonominin yıl sonuna kadar resesyona girme olasılığını %40’tan %60’a yükseltti. Karar sonrası ilk tepki olarak altın gibi güvenli liman varlıklarına yönelim artarken ve ABD doları son altı ayın en düşük seviyesine geriledi.

Teknoloji ve otomotiv gibi uluslararası tedarik zincirlerine bağımlı sektörlerin tarifelerden büyük zarar görmesi beklenirken Apple ve Nike gibi Çin ve Güneydoğu Asya’daki üretime bağımlı firmaların hisse senetlerinde sert düşüşler yaşandı. Üst segment I-phone’un fiyatının 2.300 USD’ye çıkabileceği konuşulurken (bizdeki ek vergilerle birlikte ulaşacağı rakamı tahmin edersiniz) Trump, tarifelerle ilgili müzakerelere açık olduğunu belirterek ortamı biraz olsun yumuşattı.

Çin’e yönelik tarife indiriminin, TikTok’un ABD’li yatırımcılara satılması karşılığında gerçekleşebileceği konuşulurken Trump’ın yeni tarifelerinin ABD’nin ticaret politikasında önemli bir değişime işaret etmekte.

Tarifelerin Türkiye’ye de olumlu ve olumsuz etkileri olacaktır. ABD, Türkiye’nin en büyük ticaret ortaklarından biri ve 2023 itibarıyla iki ülke arasındaki ticaret hacmi 32 milyar dolar seviyesindeydi. Yeni tarifeler Türkiye’nin ABD’ye ihracatını zorlaştırabilir ve çelik, alüminyum, otomotiv ve makine sektörleri bu durumdan olumsuz yönde etkilenebilir. 

 Öte yandan Vietnam ve Çin gibi ülkelere uygulanan tarifeler Türkiye’yi tekstil sektöründe avantajlı bir konuma getirebilir ve Türk tekstil sektörü ABD pazarında rekabet avantajı kazanabilir. Ancak ülkemizdeki enflasyon ve kur dalgalanmaları üretim maliyetleri açısından bir risk unsuru olarak durmaya devam etmekte. Mevcut tarifeler sonrasında Türkiye’nin Asya’daki üretim merkezlerine alternatif olarak görülme ihtimali de mümkün gözükmekte. Çin, Vietnam ve AB ülkelerinin ABD tarifelerinden etkilenme seviyelerine bağlı olarak ABD’li şirketlerin üretimlerini Türkiye’ye kaydırmaları söz konusu olabilir. Bununla birlikte Türk ihracatçılarının stratejik olarak tüm süreçleri gözden geçirip alternatif pazarlara yönelmesi de yeni fırsat kapıları açabilir.

ABD Ticaret Bakanı Howard Lutnick ve üst düzey ticaret danışmanı Peter Navarro Başkan Trump’ın geri adım atmayacağını ve tarife artışlarının müzakere için yapılmadığını belirtmişken Trump’ın farklı bir açıklama yaparak “Tarifeler bize müzakere için büyük güç sağlıyor. Her zaman öyle oldu. İlk başkanlık dönemimde bunu çok iyi kullandım, ancak şimdi daha da ileriye taşıyoruz.” demesi kafa karışıklığı oluştursa da ticaret savaşlarının uzun bir döneme yayılacağını ve konvansiyonel savaş ve ekonomik riskleri de arttıracağını söylemek mümkün.

2024 yılında ABD 2 trilyon USD fiziksel ihracata karşı 3,27 trilyon USD ithalat yapmıştı. 1 trilyon USD üzerindeki dış ticaret açığına rağmen Toulouse Üniversitesi’nden Prof. Cesar A. Hidalgo yaptığı bir araştırmada aslında ABD’nin dijital ürün ihracatında 600 milyar USD fazla verdiğini ifade ediyor ve odakları dijitalleşmeye çevirerek ticaret savaşlarının gerekliliğine ve ülkelerin geliştirecekleri stratejilere farklı bir açıdan yaklaşıyor. Türkiye, IMD Dünya Rekabetçilik Merkezi’nin verilerine göre 67 ülke arasında 53. sırada yer alıyor. Singapur, İsviçre ve Danimarka’nın ilk 3 sırada yer aldığı listenin sonlarında yer alan ülkemizin yaşanmakta olan bu türbülanslı ortamda fırsatları değerlendirebilmesi politik ve ekonomik stabilite, katma değerli üretim, teknolojik altyapıya yatırım ve istikrarlı ekonomik politikaları hayata geçirmesi ile mümkün olabilecektir.

Kaynak: Sanayi Gazetesi