Türkiye’de sürdürülebilirlik raporlaması ve 2026 hedefleri: Firmalar nasıl hazırlanmalı?

Türkiye’de sürdürülebilirlik raporlaması ve 2026 hedefleri: Firmalar nasıl hazırlanmalı? Türkiye’de sürdürülebilirlik raporlaması ve 2026 hedefleri: Firmalar nasıl hazırlanmalı?

İklim krizi ve sürdürülebilir kalkınma küresel iş dünyasının en önemli gündem maddeleri arasında yer alırken, Türkiye de bu alanda önemli adımlar atıyor. Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standardı (TSRS) ve yakın gelecekte yürürlüğe girmesi beklenen Türkiye İklim Yasası, şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) performanslarını şeffaf bir şekilde raporlamalarını zorunlu kılacak. Peki, firmalar 2026’ya kadar bu yeni düzene nasıl hazırlanmalı?

Prof. Dr. Hatice CAMGÖZ AKDAĞ

Türkiye’de sürdürülebilirlik raporlaması, Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumu (KGK) ve Borsa İstanbul (BIST) tarafından belirlenen çerçeveler doğrultusunda şekilleniyor. TSRS, uluslararası standartlarla uyumlu olmakla birlikte, Türkiye’nin yerel ihtiyaçlarına ve sektörel dinamiklerine göre tasarlanmış bir raporlama çerçevesi sunuyor.

2026 yılına kadar, özellikle büyük ölçekli şirketlerin karbon emisyonları, enerji verimliliği, sosyal etki ve yönetişim politikalarını detaylı bir şekilde raporlaması bekleniyor. TSRS, şirketlerin sadece finansal performanslarını değil, aynı zamanda çevresel ve sosyal etkilerini de paydaşlarına açıkça sunmalarını gerektiriyor.

Türkiye İklim Yasası ve Firmalar Üzerindeki Etkilerine bakacak olursak, verilmiş olan taahhütleri dikkate alarak hareket etmesi gerekiyor.

Türkiye, Paris Anlaşması’nı onaylayarak 2053 net sıfır emisyon hedefini resmen benimsedi. Bu kapsamda, Türkiye İklim Yasası’nın 2024-2025 döneminde yürürlüğe girmesi bekleniyor. Bu yasa ile birlikte:

Karbon vergisi ve emisyon ticaret sistemi (ETS) uygulamaları başlayabilir.

Yüksek emisyonlu sektörler (enerji, çimento, demir-çelik) için sıkı denetimler getirilebilir.

Yeşil finansman mekanizmaları (sürdürülebilir tahviller, kredi kolaylıkları) teşvik edilecek.

Firmalar 2026 yılı TSRS raporlamasına nasıl hazırlanmalı çok sorulmaktadır. Bu kapsam zorunluluğuna bir yıl kalmışken firmaların yapması gerekenleri şöyle sıralayabiliriz:

TSRS Uyumlu Sürdürülebilirlik Stratejisi Geliştirme

Şirketler, TSRS’nin gerektirdiği raporlama kriterlerini incelemeli ve buna uygun bir sürdürülebilirlik stratejisi oluşturmalı.

İklim değişikliğinin iş süreçlerine etkisini ölçen senaryo analizleri yapmalı.

Emisyon ve Çevresel Veri Yönetimi

Karbon ayak izini hesaplamak için ISO 14064, GHG Protokolü gibi standartları uygulamalı.

Enerji verimliliği, atık yönetimi ve su kullanımı gibi verileri düzenli olarak izlemeli ve raporlamalı.

TSRS ve Türkiye İklim Yasası’na Uyumlu Raporlama

TSRS’nin gerektirdiği şeffaflık ve detay seviyesinde raporlama yapmalı.

Karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik bilim temelli hedefler (SBTi) belirlemeli.

Yeşil Finansman ve Sertifikasyonlar

Sürdürülebilir tahvil (green bond) ve ESG derecelendirmeleri alarak yatırımcı çekmeli.

ISO 14001, LEED, BREEAM gibi çevre dostu sertifikalara başvurmalı.

Sonuç olarak Sürdürülebilirlik Artık Bir Tercih Değil, Zorunluluktur.

Türkiye’de sürdürülebilirlik raporlaması ve iklim yasası, şirketleri köklü bir dönüşüme zorluyor. 2026’ya kadar TSRS uyumlu raporlama, karbon nötr hedefler ve şeffaf ESG politikaları geliştirmeyen firmalar hem yasal yaptırımlarla hem de finansman kaybı riskiyle karşılaşabilir. Şimdi harekete geçmek, sürdürülebilir bir gelecekte rekabet avantajı sağlayacaktır.

Türkiye’de sürdürülebilirlik raporlaması ve yakın gelecekte yürürlüğe girmesi beklenen iklim yasası, şirketleri operasyonel, finansal ve stratejik anlamda köklü bir dönüşüme zorluyor. 2026 yılına kadar Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standardı (TSRS) ile uyumlu kapsamlı raporlama sistemleri kurmayan, bilim temelli karbon nötr hedefler belirlemeyen ve çevresel, sosyal ve yönetişim (ESG) performanslarını şeffaf şekilde paylaşmayan firmalar, yalnızca idari yaptırımlarla değil, aynı zamanda yatırımcıların geri çekilmesi, bankacılık sisteminde yeşil finansmana erişimde zorluklar ve tedarik zincirlerinden dışlanma gibi ciddi risklerle karşı karşıya kalacak. Özellikle Kapsam 3 emisyonlarının raporlanmasının zorunlu hale gelecek olması, şirketleri tedarikçileri ve müşterileriyle birlikte hareket etmeye mecbur bırakacak. Bu dönüşüm sürecinde erken harekete geçen şirketler, sürdürülebilirlik odaklı iş modelleriyle önemli rekabet avantajları elde edeceklerdir: Düşük karbonlu üretim sayesinde enerji maliyetlerinde tasarruf sağlayacak, yeşil finansman araçlarına daha kolay erişebilecek, sürdürülebilirlik kriterlerini önceliklendiren uluslararası şirketlerin tedarikçisi olma fırsatı yakalayacak, ESG performanslarıyla yatırımcı çekme potansiyellerini artıracak ve özellikle çevre bilinci yüksek tüketicilerinin tercih ettiği markalar haline geleceklerdir. Bu kapsamlı avantajlar, sürdürülebilirliği stratejik bir öncelik haline getiren şirketlerin hem yasal uyum sürecini sorunsuz atlatmasını hem de yeşil ekonomiye geçişte öncü konuma gelerek uzun vadeli büyüme ve pazar payını artırma fırsatlarını garanti altına alacaktır.

Kaynak: Sanayi Gazetesi