Türkiye’nin iklim mücadelesindeki yol haritası!

İklim değişikliğinin etkileri her geçen gün daha somut hissedilirken, Türkiye’nin bu küresel tehdide karşı geliştirdiği ‘İklim Kanunu’ taslağı geri çekildi. Ulusal katkı beyanına göre de Türkiye, emisyonlarını 2038 yılında zirveye taşıyacak yine bu tarihten itibaren mutlak azaltmaya başlayacak.
Türkiye'nin iklim mücadelesindeki yol haritası! Türkiye'nin iklim mücadelesindeki yol haritası!

İklim Kanunu’nun geri çekilmesiyle birlikte, Türkiye’nin bu küresel sorunla başa çıkmak için nasıl bir rol izleyeceği merak konusu olurken, bu kararın yankıları da geniş bir yelpazede hissediliyor. Akademisyenlerden sanayicilere, hatta gelecek nesillerin beklentilerine kadar uzanan bu süreçte, Türkiye’nin atacağı adımlar büyük önem taşıyor. Çevre Yüksek Mühendisi İstanbul Anadolu Yakası Organize Sanayi Bölgesi, Çevre, İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Yöneticisi Can AVŞAR Sanayi Gazetesi’ne özel açıklamalarda bulundu.

Merve KICI

Avşar, “Türkiye, Paris Anlaşması gereği sunmuş olduğu beyanlarında emisyonlarını azaltmak yerine daha düşük bir hızla artırmayı beyan etmiştir. Ulusal katkı beyanına göre Türkiye emisyonlarını 2038 yılında zirveye ulaştıracak ve mutlak azaltmaya 2038 yılından sonra başlayabilecek. Bu stratejinin değişeceğine inanmıyorum. İklim kanununun geri çekilmesiyle birlikte, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadelesinde teknik olarak izleyebileceği iki yakın ama farklı adım olduğunu düşünüyorum. Bunların ilki tabi ki çok düşük ihtimal olarak görsem de mevcut 2872 sayılı Çevre Kanunu içeriği ve kapsamının zenginleştirilmesi ve sadece mali yükümlülükler için geri çekilen İklim Kanununa benzer regülasyonun yeniden gündeme gelmesi, diğeri de yeşil kalkınma vizyonumuza uygun ve 2053 net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda iklim değişikliğiyle mücadele edebilecek güçlü ve yeni bir regülasyonun hazırlanarak yayımlanmasıdır” ifadelerine yer verdi.

Avşar, “Ülkemizde de en azından iyi niyetli ve somut bir adım atılmış oldu ve gündemde kamuoyunca beklenenin çok üzerinde bir yer edindi. Bu gayreti küçümsemek çok hatalı bir bakış açısı olur. Atılan adımın kısa süreli kesintiye uğraması ülke gündemimizin bir hayli de yoğun olmasına karşın beklenenin çok üzerinde hayal kırıklığı yarattı. Tabi benim içinde aynı durum geçerli. Diğer taraftan yeşil dönüşüm için ihtiyaç olan kredi, hibe destek mekanizmalarının daha iyi anlaşılması ve erişilebilmesi için sanayicilerimize zaman kazandırdığına inanıyorum. Kaldı ki Sanayide Yeşil Dönüşüm Belgesi (SYD) süreci işlemekte, hatta yeşil dönüşüm sorumlusu ve baş sorumlu başvuruları 17.04.2025 tarihi itibariyle e-devlet sistemi üzerinden yapılabilmektedir. 2872 sayılı Çevre Kanunu tüm imkanları ile çalışmakta adeta bizi bu geri çekilme molasında duraklatmayıp yeniden ve hızla yola girmemiz için gerekli baskıyı layıkıyla yapmaktadır” dedi.

 Avşar,” 2023 yılında hesaplanan toplam emisyonların yüzde 1,15’i ülkemize aittir. Bu oran bizi emisyon sıralamasında 13. Sıraya taşıyor. AB’nin toplam emisyonlarının yüzde 6,08 olması sebebiyle ülkemizin yeşil dönüşümde AB üye ülkelerinden yaklaşık 5 katı kadar daha az emisyona sahip olduğunu göstermektedir. İklim Kanunu sadece Türkiye’nin gündeminde olan yeni bir konu olmamakla beraber AB üye ülkelerinde ve ayrıca Rusya, Güney Kore ve Kanada gibi gelişmiş ülkeler de yürürlükte ve gelişmekte olan bizim gibi ülkelerde de yavaş yavaş gündeme yer edinmektedir. İklim Kanunu şu an geri çekilmiş olsa dahi TBMM’ ye görüşülmek üzere getirilmesinin dahi önemli bir adım ve iklim mücadelemizde milat olarak görüyorum” dedi.

Avşar, “Çok kısa açıklamak gerekirse amacına uygunluk taşımamakta ve daha da önemlisi nihai hedefe ulaşmak için somut teknik içeriğe sahip olmamasıdır. Ülkemiz emisyonlarını ulusal katkı beyanında beyan ettiği üzere 2038 yılında azaltmaya başlasa dahi 2053 yılına kadar net sıfır emisyon hedefi için yaklaşık 15 yılı kalmaktadır. Bu taahhüde ulaşabilmemiz için hızla somut adımlar atmasını gerektirmektedir. Bu hızı yakalayabilmek ancak yayınlanacak regülasyonlar ve tabi ki Yeşil Taksonomi ile mümkün olacaktır. Diğer taraftan İklim Kanun taslağı iklim değişikliği ile mücadele için gerekli sınırlandırmalardan daha çok Türk Emisyon Ticaret Sisteminin kurulması ile sınırlı bir regülasyon olarak çok tepki topladı” ifadelerine yer verdi.

İklim Kanununun geri çekilme kararı ile iklim değişikliğine adaptasyon ve yeşil dönüşüm çabalarını doğrudan etkilediğini belirten Avşar, “Sınırda Karbon Mekanizması (SKDM) olan sektörleri mali yükümlülükler açısından Ekim 2026 itibarıyla etkisini daha net hissettirecek. SKDM, AB dışındaki ülkelere bir emisyon fiyatlaması yapmaları yönünde baskı oluşturmaktadır. İlgili elektrik, hidrojen, çimento, demir-çelik, alüminyum ve gübre olmak üzere altı sektörü kapsayan SKDM bu altı sektörün AB üye ülkelerinde yerleşik firmalara ürün ve daha çok ara ürün ihracat yapmamız nedeniyle etkileneceği bilinmektedir. Türkiye’de ihracatçılar bir karbon fiyatına tabi tutulmamışlarsa bu ürünleri Türk ihracatçıdan ithal eden AB üye ülkelerindeki ithalatçı firmaların bu bedeli ödemesi gerekecektir. Türk ihracatçıya ticaretin azalması ya da ödenen bedelin yansıtılması gibi negatif dönüşleri olacaktır. Türkiye’nin kuracağı bir karbon fiyatlama mekanizması ile ödenecek bedeli ülkemiz içerisinde tutmak ve sanayicilerimize kaynak yaratmak üzere kullanılması ülkemizdeki tüm tarafların yararına olacaktır” dedi.

Avşar, “Dünyadaen yaygın karbon fiyatlama araçları olarak karbon vergisi ve Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) görülmektedir. Biz geri çekilen İklim Kanununda ETS sistemini seçmiştik. Mali yükümlülük baskısından kurtulmak, rekabet edebilmek ve paranın ülkemizde tutulması sağlamak için ETS sisteminin geliştirilmesi yine aynı şekilde öncelikli konu olmalı olduğunu bende düşünüyorum. İklim Kanunu salt Ticaret Kanunu gibi görülmemeli ve algılanmamalı, amaç ve kapsamına uygun olarak iklim değişikliği ile sahada nasıl mücadele edileceği ve 2053 net sıfır emisyon hedefine nasıl ulaşılabileceğimizi tüm tarafları ile ortaya koyacak imkân ve kabiliyette olmalıdır” dedi.

İklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin bu aşamada arttığını söylemenin doğru bir yaklaşım olmadığını belirten Avşar, “Gelecek nesillerimiz için iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden daha fazla etkilenme riskini en aza indirecek somut adımların çok yakın bir zamanda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımızca atılacağına inanıyorum” ifadelerine yer verdi.

Kaynak: Sanayi Gazetesi