Yeni sanayi dalgası OSB’lerden yükselecek

Cumhuriyet’in ilk yıllarında temeli atılan sanayileşme hamlesi, Türkiye’nin ekonomik bağımsızlığının en somut göstergesiydi. O dönemin fabrikaları sadece üretim tesisleri değil, aynı zamanda birer kalkınma okuluydu. Bugün aradan geçen bir asırda, aynı ruhun yeni bir biçimini OSB’lerde (Organize Sanayi Bölgeleri) görüyoruz. Ancak bu kez mesele yalnızca üretmek değil; hızlı, verimli ve çevik üretimi sürdürülebilir hale getirmek.

Dr. Cihan YALÇIN, SRG Mühendislik Danışmanlık Ltd Şti, ADÜ TEKNOKENT, Kurucu Genel Müdür

Türkiye’de 400’ü aşkın OSB, ülke sanayisinin %40’ından fazlasını barındırıyor. Bu ölçek, onları yalnızca altyapı sağlayıcısı değil, sanayideki dönüşümün doğal laboratuvarı haline getiriyor. Fakat dünya sanayiinde yaşanan yeni dalga, artık klasik OSB modelinin ötesinde düşünmeyi gerektiriyor. Enerji krizleri, tedarik zinciri kırılmaları, yapay zekâ ve yeşil dönüşüm baskısı; sanayi bölgelerini yeniden kurgulamanın zorunluluğunu ortaya koyuyor.

Artık hedef, sadece ihracat rakamlarını büyütmek değil, üretim zincirlerinin dayanıklılığını artırmak. Bunun yolu da OSB’lerin üç temel alanda dönüşümünden geçiyor: ortak üretim, veri temelli yönetim ve yerli tedarik zinciri bütünlüğüdür.

1. Ortak üretim platformları:

Dünyada öne çıkan örneklerde, sanayi bölgeleri “paylaşımlı tesis” mantığıyla ilerliyor. Güney Kore’de Daedeok Techno Valley, Almanya’da Leipzig Sanayi Bölgesi veya İtalya’daki Modena Endüstri Havzası gibi merkezler, küçük ve orta ölçekli üreticilerin ortak test laboratuvarlarına, modüler montaj hatlarına eriştiği yapılara dönüştü. Bizde de OSB’lerin içinde ortak kalıphane, prototipleme ve test merkezlerinin sayısı artıyor. Ancak bu yapılar henüz bölgesel düzeyde birbirine bağlanabilmiş değil. Her OSB kendi adasında iyi işler yapıyor, fakat bu adaların köprüleri kurulmadıkça ölçek etkisi yaratmak zordur.

2. Veri temelli karar süreçleri:

Birçok OSB hâlâ klasik yönetim anlayışıyla, parsel tahsisi ve altyapı hizmeti ekseninde çalışıyor. Oysa dünyada “dijital ikiz” (digital twin) uygulamalarıyla enerji tüketimi, atık üretimi, makine arızaları ve lojistik akışları anlık olarak izleniyor. Bu sayede sanayi bölgesi, kendi içinde yaşayan bir organizmaya dönüşüyor. Türkiye’de de bazı OSB’lerde bu yönde pilot uygulamalar başladı. Ancak bu sistemlerin yaygınlaşması, ortak veri altyapısı ve eğitimli teknik personel ihtiyacına bağlı. Yani dijitalleşme artık bir lüks değil, üretimin yeni dilidir.

3. Yerli tedarik zincirinin güçlendirilmesi:

Son birkaç yılda küresel lojistik krizleri, üretimin coğrafi çeşitliliğinin önemini net biçimde gösterdi. OSB’ler, bölgesel tedarik zincirlerini yeniden örgütleyebilecek en uygun yapılardır. Örneğin bir OSB’de üretilen ara malının komşu OSB’deki nihai ürüne doğrudan entegre edilmesi hem maliyetleri hem karbon salımını düşürür. Bunun için bölgesel “tedarik haritaları” hazırlanmalı; her OSB kendi üretim yetenek envanterini dijital olarak güncellemelidir. Bu veriler bir araya geldiğinde, ülke ölçeğinde güçlü bir yerli tedarik ağı kendiliğinden oluşacaktır.

Bu üç alanın kesiştiği noktada, ‘Yeni Sanayi Dalgası’nın yükselişi mümkündür. Dönüşümün merkezinde teknoloji kadar insan kaynağı da var. Her OSB’nin içinde kendi mühendislik kapasitesini geliştirecek, üniversite-sanayi iş birliğini kalıcı hale getirecek yapılar kurulmalıdır. Genç mühendislerin, teknikerlerin ve girişimcilerin OSB’lerle bağını güçlendiren mikro-AR-GE alanları, geleceğin üretim kültürünü oluşturacaktır. Bu, yalnızca istihdam değil, bilgi birikiminin yerelleşmesi anlamına gelir.

10 Kasım, bir anma günü olmanın ötesinde, üretime dayalı bir vizyonu hatırlama günüdür. Atatürk’ün “Sanayileşmek en büyük milli davalarımızdan biridir” sözü, bugün OSB’lerin sorumluluğunu da tarif ediyor. Bağımsızlık artık sınırlarla değil, teknolojiyle, verimlilikle ve üretim kabiliyetiyle ölçülüyor.

Türkiye’nin yeni sanayi dalgası, dışa bağımlılığı azaltan ama dünyaya entegre bir üretim modeli üzerine kurulabilir. OSB’ler bu modelin kalbidir. Yeter ki bu bölgeler, yalnızca fabrika bacalarının değil, bilgi üretiminin de yükseldiği merkezlere dönüşsün. O zaman yeni sanayi kuşağı, sessiz ama kalıcı bir dönüşümün sembolü olacaktır.

SONUÇ

Organize Sanayi Bölgeleri, Türkiye’nin üretim omurgasını oluşturmakla kalmıyor, aynı zamanda geleceğin ekonomik dönüşümünü yönlendirebilecek potansiyele sahip. Ancak bu potansiyelin karşılığa dönüşebilmesi için OSB’lerin sadece altyapı sağlayıcısı olmaktan çıkarak bilgi, veri ve iş birliği merkezleri haline gelmesi gerekiyor.

Yeni sanayi dalgası, teknolojiden çok örgütlenme biçimini değiştirecek. Paylaşımcı, açık veriyle çalışan ve çevik yapılar, klasik fabrika modelinin yerini alıyor. Türkiye’deki OSB’ler bu dönüşümün doğru başlangıç noktasıdır. Çünkü aynı çatı altında üretim, lojistik, enerji ve insan kaynağı bir aradadır.

Önümüzdeki dönemde atılacak her adım, planlı ve ölçülebilir olmalı. Küçük ölçekli ama tekrar edilebilir projeler; ortak laboratuvarlar, tedarik haritaları ve dijital izleme sistemleri bu yeni dönemin yapıtaşları olacaktır.

Sonuç olarak, yeni sanayi dalgasının merkezinde ne bir sektör ne de bir teknoloji var. Merkezde insan aklı, planlı iş birliği ve sürdürülebilir üretim kültürü var. Türkiye’nin üretim geleceği bu üç değerin etrafında yeniden şekillenecektir.

Kaynak: Sanayi Gazetesi